25 Eylül 2012 Salı

Balzac'tan ''Nasıl Aşık Olunur ve Nasıl Muhteşem Şekilde İfade Edilir'' Dersleri


 Bugün Edebiyat Haber sitesini karıştırırken 10 yazardan ''aşkın en güzel halleri'' başlıklı yazıya denk geldim. 10 önemli yazarımızın aşkı konu edindikleri deneme ve mektuplarından örnekler yayımlamışlar. Aşkın var olup olmadığının en büyük tartışma konusu olduğu bu günlerde aşka inanmayı sağlayacak birçok yazı içeriyor başlık. Yazıların hepsi birbirinden güzel, birbirinden farklı ve etkileyici fakat aralarından bir tanesi var ki ''Keşke o mektup bana yazılsaydı.'' dedirtecek seviyede bence. Mektubu okurken insan kendini Madam de Berny'in yerine koyuyor ve gözlerinin dolmasına engel olamıyor. Bir an kendisini, Tanrıya bir gün ona da bu kadar yoğun duygular hissedecek ve bu şekilde güzel ifade edebilecek birini karşısına çıkarması için dua ederken buluyor. 


Honoré de Balzac’ tan Madam de Berny’ ye


Mutsuzsunuz, biliyorum bunu. Oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz ve sizi hâlâ ya­şama bağlayabilecek zenginlikler var.
Karşıma çıktığınızda, mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki o çekicilik vardı üstünüzde. Ben acı çekenleri peşinen severim. Böylece melankoliniz be­nim için büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim için bir çekicilik haline geldi ve bütün düşüncelerim ruhunuzun hoşluklarını gösterdiğiniz andan başlayarak bendeki sizinle ilgili tatlı anılara bağlanıverdi elimde olmadan.
Size yazsam mı yazmasam mı? İşte ayrıldığım zamandan beri düşüncelerimin tek değişmez sorunu, bütün derin düşüncelerimin konusu buydu. Size eğer uzun süredir si­zi gözle görmediğimi söylersem, genellikle kendini beğenmişlik duygularıyla dopdolu genç bir ruhun bir tutkuyu umudun hazineleriyle güzelleştirmeye çalışmak yerine tasarlayabildiğine, koruyabildiğine ve besleyebildiğine şaşırıp kalırsınız; ama ben böyle­yim işte ve her zaman da böyle kalacağım; aşırı derecede çekingen, taşkınlığa varan de­recede âşık ve seviyorum demeye cüret edemeyecek kadar bakir. Bu bekâret içine, bu utanma içine, reddedilmeme yol açan bütün korku ve utangaçlık da girmektedir elbette. Bu yüzden de hiç başıma böyle bir şey gelmedi, çünkü hiçbir zaman kendimi böyle bir tehlikeye atmadım; ama bugün ilk kez hissettiklerimi dile getirme tehlikesini göze alıyo­rum. Evet Madam, cüret ediyorum buna, ama bunu yaparken de bu mektubun bütün sonuçlarını hesaplamak için aklımın kendine ayırmış olduğu en son bölgeye çekilmeyi de ihmal etmiyorum.
Siz bu mektubu okurken, tabii eğer okursanız, aklınızdan geçecek olan en küçük düşünceyi bilmediğimi sanmayın sakın.(…)
Böylece Madam bilin ki bu mektup kesinlikle bir oyun değildir, bu sizinle aynı du­rumda olan genç bir ruhun açık ifadesidir. (…)
Üzgünsünüz ve çoğunlukla yalnızlık içindesiniz. Bu mektubun sizi bir an için eğ­lendireceğini düşünüyorum. Sizin yerinizde ben olsaydım bu mektuplaşmada orijinal bir şeyler bulurdum. (…)
Ama ben her şeyi hesapladım demiştim size, çünkü eğer bana bir yanıt verme lütfunda bulunursanız bunun belki de beni tanımaya çalışmanız ve benimle alay etmeniz; son olarak da bir yolcuyu karanlıkta bir an umutlandıran, ardından da onu bir uçuru­mun dibine yuvarlayan o hafif parıltıları taklit etmeniz için bir tuzak olabileceğini alın­gan karakterim bana çoktan telkin etmişti bile.
Yok, hayır… Bundan korkmama hiç gerek yok, çünkü siz bana yanıt vermeyeceksi­niz. Binlerce neden var bunda sizi alıkoyacak(…) Ne olursa olsun ben sizi büyük zevkle düşünmekten hiç bıkmayacağım. Düşünün ki Madam sizden uzakta biri var; ruhu hay­ran olunacak bir ayrıcalıkla mesafeleri aşan, göklerde ideal bir yolu izleyen ve yanınız­dan hiç ayrılmamak için sarhoşlukla size koşan, yaşamınıza, duygularınıza tanık olmak­tan hoşlanan birinin(…), sizin bir dosttan, bir abladan daha ötede olduğunuz, neredeyse bir anne olduğunuz bir insanın bulunduğunu düşünün. Bütün bunlardan da ötede siz benim için bir tanrıçasınız(…), siz benim için gerçek bir koruyucusunuz hiç farkında ol­madan.(…) Her ne olursa olsun sizi her zaman seveceğim.
Sizden ne aşk bekliyorum, ne şaşkınlık, ne alay, ne küçümseme, ama ben her zaman bütün kadınların yüreğinde şefkat ve dostluk sınırlarında bulunan bir duygunun var olduğundan kuşkulanmışımdır. (…)
Hoşça kalın Madam. Buraya mektupları bitiren sıradan sözler yerine, bu yere ben ruhumu koyuyorum bütünüyle, lekesiz bir ruh, kusursuz bir ruh, kabul edilebilecek en saf armağanlardan biri olarak size sunmaya cüret ettiğim bir ruh. Hoşça kalın.

20 Eylül 2012 Perşembe

''Şu an ölsem bir allahın kulunun bile umurunda olmaz.'' dedi kız içinden.

''Elimden gelen her şeyi yapıyorum ama yine de her zaman kötü olan ben oluyorum. İnsanlara yardım etmeye çalışmak saçmalık! Onlar, kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen pislik yaratıklar. Neden onlarla yaşamak zorundayım? Ama ölmek de istemiyorum. Ölürsem toprağın altındaki bedenim ağaçları besleyerek büyümelerini sağlayacak. O pis yaratıklara yaşayabilsinler diye oksijen sağlamaya hiç mi hiç niyetim yok.'' diyerek elindeki parlayan jileti bir kenara bıraktı.  

8 Eylül 2012 Cumartesi

YAĞMUR


 Uyandığında ılık sonbahar gününün güzelliğini görebilecek hâlde değildi. Uzun zamandır bağlı olduğu bu oksijen tüpünün sesine bir türlü alışamamış, gece boyu sürekli sıçrayarak uyanmıştı. Bu uyumaya çalışma işkencesine daha fazla dayanamadı ve kalkıp cama doğru yürüdü. ‘’Sanki güneş son iki yıldır hiç parlamıyor.’’ diye mırıldandı belli belirsiz. Vücudundaki dayanılmaz acıyla savaşarak zorlukla salona yürüdü. Adam oradaydı. İki yıldır güneşle anlaşmalı olan, eskiden çok yakından tanıdığı ama son yıllarda yabancısı olduğu o adam. Onu fark etmemişti. Kendisi bile yaşadığını hissetmezken kızamazdı ki ona.

 Her zamanki gibi bir gün olacağı belliydi günün başlangıcından. Derin sessizlikler arasında, ölüme yaklaştığı bir gün daha. Her şey gitgide aynılaşıyordu. Aynı olaylar, aynı suskunluklar, aynı kırgınlıklar… Eskiden böyle miydi? Günler daha heyecanlı başlar, soluksuz sevişmelerle sona ererdi. Neden bu hâle gelmişti, neden bu hâle gelmişlerdi? Eskiden onu aşk dolu sözlerle uyandıran adam suratına bile bakmaz olmuştu. Onu suçlamalı mıydı? Bu düşünceleri aklından kovmaya çalışır gibi elini iki yana salladı. İki haftadır okumaya çalıştığı ama bir türlü başaramadığı kitabını aldı ve yatağına uzandı. Bu deneme de başarısızdı, kafasındaki sesler kitapta anlatılanlardan daha ağır basıyordu.

 Gözü komidinin üzerinde duran küçük aynaya ilişti. Aynayı eline aldı ve kendine baktı, hiç olmak istemediği kendine. Önceden de böyle buğulu mu bakıyordu gözleri? Yüzündeki bu renk daha ne kadar sararacaktı? Bu hortum daha ne kadar acıtacaktı ruhunu? Belki de adam haklıydı. Kim isterdi ki yavaş bir ölümü görmeyi? Bilse ki kadın ne kadar çok isterdi ilk öpüştükleri günkü yağmurda boğularak can vermeyi. 

 Yazım Edebiyat Haber sitesinde yayımlandı mesela:Yaşasın video öykü!