tag:blogger.com,1999:blog-87327932967318094952024-03-12T18:14:29.057-07:00Kırmızı Başlıklı Kızın PeleriniArmağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.comBlogger30125tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-57516678717667994002020-12-18T03:35:00.003-08:002020-12-18T03:37:08.791-08:00Mor<p> Sabah erkenden uyanıp işe gitmek için temiz kıyafetlerimi giydim. Anneannemin kahvaltısını hazırladıktan sonra geç kalmamak için hızla evden çıktım. Bugün ustam Fethi Amca karısını hastaneye götüreceği için dükkânı açma işi bana kalmıştı. Karısı Ruşen Teyze günlerdir hastaydı, yataktan çıkamıyor ve nefes almakta zorluk çekiyordu. Karısına çok düşkündür Fethi Amca, otuz yıldır evliler ve hiç çocukları olmamış. Sanırım benimle bu kadar ilgilenmesi ondan, bana bazen bir baba gibi davranıyor. Babam hapse girdikten sonra sağ olsunlar benimle hep onlar ilgilendiler.Biraz büyüyüp aklım ermeye başlayınca da okuldan kalan zamanımda bu minik terzi dükkânında çıraklık yapmaya başladım. Dükkâna her geldiğimde Fethi amca o yorgun ama gülen gözleriyle bana uzun uzun bakar sonra elime süpürgeyi tutuştururdu. Temizliğe de düşkündür kendisi. Mikroplara savaş açmıştır, onları düşmanı olarak görür ve her sabah temizlik operasyonuyla güne başlarız.</p><p> Hava baya sıcak ve bunaltıcıydı. Koşar adım dükkâna geldiğim için nefes nefese kalmıştım. Ustamın bana verdiği bir düzine anahtarın içinden tek seferde anahtarı bulup kapıyı açtım. Kapıyı açmamla kapının boncuklarının şıkırtısı daha havadayken güneş ışınlarının arasında ahenkle dans eden tozları görmem bir oldu. Ustam görse çılgına dönerdi. Bu bir meydan okumaydı, nefeslenmek için bile oturmadan hemen süpürgemi ve toz bezimi alıp bir savaşçı gibi göğüs göğüse vuruştum bütün tozlarla. Savaştan galip çıktıktan sonra yorgun bir savaşçı olarak kendimi rengârenk, top top kumaşların içine bıraktım. Sarı, yeşil, kırmızı, çiçekli, çizgili, desenli… Renk renk, boy boy kumaşlar sanki kuş tüyü bir yatak kadar rahattı. Gece pek rahat uyuyamamıştım. Anneannem annemin öldüğü günden beri hiç konuşmazdı ama kimi geceler yılların suskunluğunun bir patlaması olarak uykusunda haykırırdı bütün sustuklarını. Dün gece de bu gecelerden biriydi. Anneannem susmadan konuştu, iki göz evde kaçacak yerim olmadığı için sabaha kadar anneannemin annemle sohbetini dinledim. Karşısındaymış gibi sohbet ediyordu annemle, karanlıkta annemi görmeye çabaladım. Sanki bir siluet hatırlıyorum anneme dair ama çok net değil. Siyah bükle bükle saçları yazmasının yanlarından iki tarafa omuzlarından dökülürdü. Uzun ve ince bir bedeni vardı, elleri sıcak ve minicikti. Bazen hala uyurken saçlarımın arasında hisseder gibi olurum ellerini. Bir de moru çok severdi. Kendi diktiği, mor üzerine büyük fuşya çiçekleri olan pazen kumaştan bir elbisesi vardı. Bu kumaştan sandıkta iki metre kadar bulduktan sonra, kendime elbise dikmek için Fethi Usta’dan öğrendiğim kadarıyla kalıbımı çıkardım. Hala dikişte o kadar iyi değilim ama kalıbın harika olduğunu söyledi ustam. Gözlerimi ne zaman kapatsam annem o elbisesiyle belirir gözümün önünde. Onu son gördüğümde üstünde kana bulanmış o mor pazen elbisesi vardı. Aynısını dikmek ve daha mutlu bir yaşam sürmek istiyorum. Annem hakkında hatırladığım en net şey bu elbise. Yüzünün ayrıntılarını hatırlayabilmek için kendimi çok zorluyorum ama annem benim için sadece mor pazen elbiseli bir siluet. Acaba nasıl kokardı annem? Hiç içime çekmiş miydim kokusunu? Hatırlayamıyorum. Annem benim zihnimde hayali bile güzel bir mor menekşedir.</p><p> Anneannem ile annemin konuşmasını düşünürken mor bir düşün içinden uykunun yumuşak kollarına bırakmışım kendimi. Beni uyandıran ses mahallemizin neredeyse hepsinin öğretmenliğini yapmış olan Nejla Teyze’nin kapıya tıklamasıydı. Uykunun kucağından ayrılıp kapıya doğru yöneldiğimde elinde zorla taşıdığı Singer’i gördüm. Koşar adım yardım ettim. Kalıp masasının üstüne koydum. Singer makina en az Nejla Teyze kadar yaşlı görünüyordu. Bana dönüp “Dicle, bu makineyi ustan istedi. Tamir edip sana verecekmiş. Ben bu makineyle ne vatkalı gömlekler ne yırtmaçlı midi etekler diktim. Sıra sende, onla iyi işler çıkaracağınıza inanıyorum.” dedi ve oyalanmadan acelesi varmış gibi “Ustana selam söyle!” diyerek dükkandan çıktı. Uzun süre gidişini izledikten sonra Singer’e baktım. Benim Singerim. Benim yaşlı, yorgun ama muhteşem Singerim. </p><p> Gün boyu dükkâna pek fazla müşteri gelmedi. İki paça boyu ölçüsü aldım, bir de mahallemizin süslüsü Leyla Abla’nın payetli elbisesini kardeşine teslim ettim. Ustam hala gelmemişti, meraklanmaya başlamıştım ama haber alabileceğim bir cep telefonu kullanmazdı. Gittim geldim Singer’e baktım. Başına oturmak, çıkardığı harika ritmik sese kendimi kaptırmak için can atıyordum. Arızası olduğunu söylemişti Nejla Teyze, acaba nesi var diye kurcalamaya başladım. Her şey yerli yerinde görünüyordu. Koşarak dolaptan mor pazen kumaş kalıplarını ve mor ipi aldım. İğne deliği parıl parıl parlıyordu. Delik biraz küçük gibiydi, ipi güzelce yalayıp tek gözümü kapatarak ipi minik delikten geçirmek için nefesimi tuttum. Ve delikten geçirdim. Kafamı kaldırdığımda ritmik ses Odanın içini doldurmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Makine kendi kendine çalışıyor, mor pazen elbisem adeta görünmeyen güzel sesli peri kızları tarafından dikiliyordu. Makinenin tıkırtısına, ipek gibi yumuşak sesleriyle bilinmeyen bir dilde eşlik ediyorlardı. Gördüklerime inanamadım, fazla uykusuz kalmış ve yorulmuş olmalıyım diye düşündüm ama beş dakika içinde elbisem hazırdı. Dokundum elbiseye ve havalandı. Görünmeyen güzel sesli periler mor pazen elbiseyi bana giydirdi ve kendi etrafımda üç tur döndürdü. Elbise harika olmuştu. Göz yaşlarıma engel olamıyordum. Gözlerimi ve yanaklarımı sildiler. Mor ip Singer’den havalanmaya başladı. İp yükseldi yükseldi ve iğnenin ucundan tam çıkacakken göz alıcı mor bir ışık yükseldi, delikten kocaman bir hortum oluştu ve beni iğne deliğine doğru çekti.</p><p> Epey bir süre ne olduğunu anlamakta zorluk çektim. Gözlerimi açtığımda mor bir gökyüzü gördüm. Mor-beyaz bulutlu masal gibi bir manzara. Sırt üstü yatıyordum, hareket etmek istedim. Doğrulduğumda şaşkınlığım daha da arttı. Etraf alabildiğine mordu. Mor dağlar, morun her tonunda çiçekler... Fakat bir gariplik vardı bu kadar çiçeğin olmasına rağmen hiç koku yoktu. Ayağa kalkıp biraz etrafta dolandım. Arkam alabildiğine yüksek mor dağlar ve orman, karşım ise göz alabildiğine denizdi. Dalgalar kayalıklara vurup köpürüyor, Singer’in ritmik sesinin verdiği huzura benzer bir his dolduruyordu içimi. Gözüm güzel sesli peri kızlarını aradı. Göremedim. Ormanın içine doğru yürümeye başladım. Güzel ninniye benzer bir müzik geldi kulağıma. Ninniyi takip ettim. Yürüdüm yürüdüm yürüdüm. Ses yükseliyordu. Sesi bir yerden hatırlayacak gibiydim ama çıkaramıyordum. Daha da yaklaştım sese. Mor çatılı ahşap büyük bir ev vardı ileride. Heyecanlandım. Ses oradan geliyor olmalıydı, biri bana neler olduğunu açıklayabilirdi belki. Yorulmama rağmen adımlarımı hızlandırdım. Kapısı açıktı evin, biraz korkarak kapının aralığından içeri baktım. İnce, uzun bir kadın arkası dönük ninni söylüyordu. Üzerinde mor pazen elbise. Onun kim olduğunu anladığımda kalbimi biri avucunun içinde sıkıyor zannettim. Ağzımdan yarım bir “Anne” çıktı. Annem bana döndü. Yüzü o kadar güzeldi ki sanki kalemle çizilmişti. Bu yüzü nasıl hatırlayamam diye kendime kızdım. Bana doğru koşmaya başladı ve bana kocaman sarıldı. Burnumu mis kokulu boynuna dayadım. Derin derin çektim içime. Fırından yeni çıkmış ekmek gibi kokuyordu annem. Anne kokuyordu. Öylece kalmak istedim sonsuza kadar. O gün ilk kokulu mor menekşe dünya üzerinde açmıştı.</p>Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-80374304080823928062015-09-25T11:22:00.002-07:002015-09-25T11:25:57.358-07:00Giz ve Güvercinler<br />
<br />
Gözlerini açtığında hava daha yeni yeni aydınlanıyordu. Bir şeyler ararcasına yatağın içinde bir süre debelendikten sonra eski model telefonunu buldu ve saate baktı, saat daha 6.38'di. Bu saatte uyanmayalı en az on yıl olmuştu, lise yıllarında okula gitmesi için annesi saat 6.00'da uyandırır zorla kahvaltı ettirirdi, bu saatte uyanmak hiç adeti değildi. Saat 4.00'de uyumuştu, arkadaşlarla internette muhabbet, saatlerini ayırdığı online oyunlar ve biraz cinsel sitelerde kendini tatminden sonra yatağına girmişti. Daha uyuyalı iki buçuk saat ha olmuş ha olmamışken bu kadar dinç uyanmasına kendi bile şaşırmıştı. Alarmının çalması için en az üç saat vardı ve kalan saatlerini uyuyarak değerlendirmek istiyordu. Yatağın içinde bir sağa döndü, bir sola ama bir türlü uyuyamadı. Kalkıp olan uykusunu da dağıtmak istemedi, onun için telefonuna gelen eski mesajları tekrar okuyup, çok eskileri silmeye başladı. Silinecek çok mesaj olmasından sıkılmış olacak ki bir süre sonra gözleri istemsizce kapanıverdi.<br />
<br />
Tam derin bir uykunun kucağındaydı ki bir sesle irkildi. Bulanık bilinciyle rahatsız edici bu sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Ses balkondan geliyordu, anlaşılan bir grup güvercin eğlenmek için onun balkonunu seçmişlerdi. Yalpalayarak ayağa kalktı, kıçının arasına sıkışmış olan kırmızı baksırını düzeltti ve balkona çıkarak güvercinleri kovaladı. Karşıdaki kız yurduna baktı, bütün perdeler sıkı sıkıya kapalıydı. İçeride iç çamaşırlarıyla sere serpe yatan kızları düşündü. Binalar o kadar yakındı ki eğilse bir tanesinin yanağına bir öpücük kondurabilirdi adeta. Pek de seksi olmayan vücuduna baktı, tiksindi. Bu saçma düşünceleri aklından kovmak istercesine derin bir nefes aldı ve içeriye girdi. Artık uyuması gerekiyordu, alarmın çalmasına bir buçuk saat kalmıştı ve bir saat uyku için canını bile verecek kadar seviyordu uyumayı. Yatağa girdi yeniden gözlerini kapatmasıyla güvercinlerin içten, boğuk ve rahatsız edici ötüşleri beynini kemirmeye başladı. Artık sinirlenmeye başlamıştı, bu kahrolası güvercinler milyarların yaşadığı bu koca şehirde ne halt yemeye onun balkonunu bulmuşlardı. İlkinden daha hızlı bir şekilde yataktan çıktı ve pencereye üç kez sertçe vurdu, balkonda küçük bir parti veriyora benzeyen beş güvercin panikle duvarlara çarparak kaçışmaya başladılar. Üçü kız yurdunun çatısına, ikisi de çaprazdaki binanın en üst katının penceresine konmuştu. Onlara kin dolu baktı, onlarda gözlerini ondan ayırmadan sanki ona karşı aynı kini duyuyor gibi baktılar.<br />
<br />
Yatağa tekrar yattığında yorganı kafasına kadar çekti, çocukça bir masumiyetle bunun onu güvercinlerin seslerinden koruyacağını düşündü. Kulaklarında hala güvercin ötüşleri çınlıyordu. Gözlerini kapattı ve başka şeyler düşünmeye çalıştı, iş yerinde en beğendiği kızın iki yıl önce giydiği derin göğüs dekolteli siyah dar elbiseler içinde düşündü, ne zaman kafasını dağıtmak istese- kötü düşünceleri kovmaya çalışsa - bu manzarayı düşünürdü, her seferinde de işe yarardı. Ama bu sefer yaramadı. Kız birden boğuk sesler çıkartan bir güvercine dönüştü ve her şey başa döndü. Aklına bir fikir gelmiş gibi yataktan fırladı ve çekmeceli dolabın ikinci çekmecesini açıp karıştırmaya başladı. İçinden küçük beyaz-yeşil bir ilaç kutusu çıkardı ve içinden bir tane ilaç aldı. Bu ilaçları birkaç ay önce babasının ölümünden sonraki uyuyamama problemi için doktoru vermişti. ''Çok ağır bi' ilaç değil, uykusuzluk çektiğinde iç hemen sinirlerini yatıştırır uyursun.'' demişti, o dönem çok yardımcı olmuştu, şimdi de olmalıydı. İlacı içti ve kafasını yastığa koydu, şimdiye kadar sadece zor zamanlarında aklına gelen Tanrısına, kafasındaki sesleri susturması için dua etmeye başladı.<br />
<br />
<br />Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-20784087274328681832014-12-15T07:44:00.003-08:002014-12-15T07:44:46.643-08:00Yoğurt İşten çıktığımda aklımda yoğurt almaktan başka hiçbir şey yoktu. Saatlerce çalışmış ve çok yorulmuştum. Düşünebildiğim tek şey, çok da sık geçmeyen dolmuşuma bir an önce binip eziyetli bir saat yolculuktan sonra yol üstündeki en uygun markette girip büyük boy bir yoğurt almaktı.<br />
<br />
Aslına bakarsanız hazır yoğurttan da pek hoşlanmam, anacığımın yaptığı ev yoğurtları olacak ki tadı tuzu olsun yemeğin. Neyse konumuzun bununla hiçbir alakası yok. Yorgun argın yokuşu inip yol ağzında dolmuşumu beklemeye koyulmuştum. Birçok dolmuş geçiyordu fakat bir türlü benim lanet olası dolmuşum geçmiyordu. Hava çok soğuktu, saat geç olmuştu ve iş yerim çok da tekin olmayan bir semtteydi. Birkaç dakika sonra beni mutlu sona bir adım daha yaklaştıracak dolmuş sonunda gelmişti. İçi tıklım tıklımdı. Zor da olsa kalabalığı yararak kendime durabilecek bir yer ayarlayabilmiştim. Tanımadığım, belki de bir daha hiç görmeyeceğim bir insan topluluğunun arasında ter ve arabesk müziğin karışımından oluşan yoğun havaya almış, ortama hemen ayak uydurmuştum. Yoğurt alacaktım. Dolapta annemin bir kermesten aldığı, bir kaşığa en az kırk adet sığacağı iddia edilen ev yapımı mantı vardı. Son üç saattir o mantıyı yapmayı planlıyordum. Evde mantı yapabilmek için her şey vardı, yoğurt dışında. Yoğurtsuz mantı olmazdı. Yoğurdu da aldığımda bütün parçalar tamamlanacak enfes bir yemek beni bekliyor olacaktı.<br />
<br />
Ten tene ilerlediğimiz bu kısa ama eziyetli yol sanki hiç ilerlemiyor, her kırmızı ışık asırları alıp götürüyordu. Yanımda oturan kız asırlardır telefonda konuşuyor ve asırlardır sevgilisiyle kavga ediyordu. Ben asırlardır yoğurt almak için plan yapıyordum.<br />
<br />
Dolmuşun içindeki hava daha da ağırlaşıyordu, yanımdaki kız sevgilisine daha çok bağırmaya başlıyordu ve Yıldız Tilbe daha içten, daha aşık söylüyordu ''Delikanlım'' diye... Artık midem bulanıyordu. Yoğurt acaba mide bulantısına iyi gelir miydi? Kaç asır kalmıştı artık ineceğim durağa?<br />
<br />
Bilmem kaç asır sonra dolmuştan kendimi can havliyle attığımda soğuk hava biraz kendime getirmişti. Yanan bir ton farın arasından karşıya geçebilirsem eğer en yakın markete yirmi adımım kalacaktı. Karşıya geçtim. Yolun ortasında amaçsızca duran genç adamı fark ettim, beynini okuyabilecekmişim gibi baktım ona. Okuyamadım. Akın akın insan geçen caddede öylece duruyordu. Hayat sanki ona uğramıyordu, etrafından akıp gidiyordu. Ben de durdum ve hayatın biraz yanımdan geçip gitmesine izin verdim. Yorulmuştum. Acaba o neyden yorulmuştu? Bir insan bu saatte caddenin ortasında ne amaçla dururdu? Neden duruyordum?<br />
Bir allahın kulu da neden ''Napıyorsun birader?'' demiyordu. Akıp gidiyordu her şey, o duruyordu, duruyorduk. Benim durmaktan daha mühim işlerim vardı. Yoğurt almak gibi. Daha fazla duramazdım. Duran adamı ardımda bırakıp markete girdim ama adam zihnimde hala duruyordu. Yoğurdumu aldım ve dışarı çıktım. Çıktığımda ortalıkta görünmüyordu. Hayatın akışında savrulmaya sanırım karar vermişti ya da durmaktan daha önemli işleri olduğu aklına gelmişti. Gitmişti.<br />
<br />
Elimde yoğurdum merdivenleri ağır ağır çıktım. Evime girdim ve üstümü değiştirmeden ocağa mantı suyunu koydum. Ahenkle göbek atan suya dakikalarca manasızca baktım. Yoğurdu açtım ve karıştırdım, sosu hazırladım. Saatlerdir kurduğum hayalin verdiği heyecanla soframı kurdum. Amerikan servislerimi, hiçbir zaman takım olmayan kimbilir kaç yıllık çatal bıçak takımımı üçgen şekilde katladığım peçetelerin üstüne narin bir şekilde koyarak soframı hazırladım. Tabağıma aldığım mantıyı ve özenle yoğurdu üstüne yaydım, sosunu koydum. Nazik bir şekilde üzerine pul biber ve nane serptim. Yıllar önce sevgilimle belki romantik bir gece geçiririz umuduyla bir ton para verip aldığım kadehlerime buz gibi bir su doldurdum. Oturdum. Durdum. Mantıdan bir kaşık aldım. Ve ardından ilk kadehimi yolda duran adama kaldırdım.<br />
<br />
Şerefinize.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-68884415623268307992014-03-11T02:38:00.000-07:002014-03-11T02:48:46.375-07:00Bu Ülkede Nasıl Yaşanır Artık Anne? <b>Bugün hepimiz ciğerimiz yanarak uyandık, o aylardır uyansın diye dua ettiğimiz güzel çocuğu, o masum çocuğu kaybettik. Utanç içindeyiz, yanıyoruz.</b><br>
<br>
Aslında bugün başka bir çocuğu anlatmak için blog yazma kararı almıştım. Kızılay'da mendil satan 9 yaşlarındaki o masum ve güzel kızı anlatacaktım size, cebimde hiç bozuk para olmadığı için mendil alamadığım halde yanımda uzun süre durup muhabbet eden sonra da belediyenin ektiği çiçeklerden birini saksıdan koparıp bana veren o iyi yürekli kızı anlatacaktım. Çocuk masumluğunu, o zor şartlarda bile nasıl mutlu olduğunu, onları görmezden gelmemek gerektiğini, bir çocuğun mutluluğunun dünyanın mutluluğuna eşdeğer olduğunu anlatacaktım. Umutluydum. Berkin de uyanacaktı, sokakta top oynayacaktı, aldığı o sıcak ekmeğe tereyağ sürüp yiyecekti... Bütün umutlarımı bu sabah çaldılar benden. Geleceğe dair bütün iyi niyetimi... Bir çocuğun mutluluğu dünyanın mutluluğuna eşdeğerdi de peki ya bir çocuğun ölümü? <div><br></div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUfJnaXc3snSQKsahRsHO1shr5VUb_SmkwG0BJb0ABGqoUqBmH4YB1J4GqepuRBLuzk9OVUiuqaYv_5boxKUHXbAb3ua1vWK9iq_A1EqrngzOiQfPbfKXBl9t9Bbze5cgcyn3250qUxPgD/s640/blogger-image--971688490.jpg" imageanchor="1" style="font-family: 'Helvetica Neue Light', HelveticaNeue-Light, helvetica, arial, sans-serif; margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUfJnaXc3snSQKsahRsHO1shr5VUb_SmkwG0BJb0ABGqoUqBmH4YB1J4GqepuRBLuzk9OVUiuqaYv_5boxKUHXbAb3ua1vWK9iq_A1EqrngzOiQfPbfKXBl9t9Bbze5cgcyn3250qUxPgD/s640/blogger-image--971688490.jpg"></a><br>
<br>
Bu ülkede artık çocuklar öldürülüyor anne. Bu ülkede artık umut yok oluyor. Artık bu ülkeye bahar gelmiyor, bu ülkede ne gölgesinde oturulacak ağaç ne de geleceği emanet edecek çoçuk bıraktılar. Öfke ile doluyorum, nefret ile... Hala bu düzeni savunanlara anlam veremiyorum anne, ha Suriyeli ha Türk ha Kürt ha Alevi ha Sunni hepsi bizim çocuğumuz değil mi? Hani onlar değil miydi ilk insanların Adem ile Havva olduğuna inananlar? Hepimizin bir kandan geldiğine inananlar onlar değil miydi? Onların inanışlarında çocuklar cennete gitmez miydi? Çocuklar masum birer melek değil miydi? Giden her can için ciğerimiz yanıyor...<br>
<br>
Suçlular elbet hesabını verecek, sen rahat uyu Berkin. Annem senin de annendir artık, sana iyi bakar oralarda hiç üşümezsin. <div><br><div class="separator" style="clear: both;"><br></div><span id="goog_1794055168"></span></div></div>Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-50296081124887901462014-01-14T01:08:00.000-08:002014-01-14T01:14:19.222-08:00Hamam Böcekleri ''Dönüşüm''ü okuduğum günden beri korkmam ben hamam böceklerinden, her gördüğüm kahverengi çirkin böceğin bir Gragor Samsa olduğunu düşünür çektiği ızdırabı içimde hisseder acırım ona. Işığı açtığımda o çelimsiz bacaklarıyla oradan oraya kaçışmasını izlerim uzun uzun acıyan bakışlarla, içimden bir an önce gizlenecek bir yer bulmasını umut ederek. Bir keresinde bir arkadaşıma bu düşüncelerimi anlattım ve böceklerin bizi görünce oradan oraya kaçışmasının sebebinin çirkinliklerinden utanmaları olduğunu söyledim. Buna çok gülüp '' Armağan 5 yaşındaki çocuk gibisin, nereden aklına geliyor bunlar?'' dedi bana, alınmadım. Ben hala düşüncemin arkasındayım, böcekler çirkin yaradılışlarından hiç hoşnut olmayan depresif ve çekingen hayvanlar. Yoksa hep neden gece ortaya çıksınlar ki? Ben onları seviyor ve anlıyorum, daha sosyal bir hayatla normale dönüp kendileriyle barışacaklarına inanıyorum. Günde bir doz Cipralex 10mg da başlangıç için iyi olabilir aslında.<br />
<br />
Saygılar.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-70425976387677576592013-09-06T03:43:00.000-07:002013-09-06T05:23:49.418-07:00''Ben burada yaşayamam anne, burası çok gri'' Yolculuk boyunca kafasını pencereye dayamış öylece dışarıya bakıyordu. Kaç saattir bu şekilde durduğunu kendi bile bilmiyordu. Boynundaki şiddetli ağrı onun uzun zamandır bu şekilde dışarıyı izlediğinin bir kanıtıydı. Ağrıya aldırmadan sürekli değişen görüntüyü izlemeye devam etti. Şehre yaklaştıklarını anlaması çok zor olmadı. Hızla geçen ağaçlar artık yerini elektrik direklerine ve trafik levhalarına bırakmıştı. Kırmızıya dönük sarı sokak lambaları bile bu soğuk ve gri şehri ısıtmaya yetmemişti. Henüz yaz bitmemişti fakat hava hiç öyle görünmüyordu. Bir an ürperdi ve ince hırkasına biraz daha sarıldı.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0Ag2dCNQVWy0vWjXjhCHUd_u-uIzAjUAOXRn6fZv_rXR8gs9lX49TRFAjZrVjlsbL3c0_WPdSI2nit1S9DKA1iNdEhqKtxEr5MEU_h6wz7RlR_v0XcFaMRB4IquNYpscaOgXOHbgMwKkC/s1600/g%25C3%25B6kku%25C5%259Fa%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0Ag2dCNQVWy0vWjXjhCHUd_u-uIzAjUAOXRn6fZv_rXR8gs9lX49TRFAjZrVjlsbL3c0_WPdSI2nit1S9DKA1iNdEhqKtxEr5MEU_h6wz7RlR_v0XcFaMRB4IquNYpscaOgXOHbgMwKkC/s320/g%25C3%25B6kku%25C5%259Fa%25C4%259F%25C4%25B1.jpg" width="213" /></a> Bu şehir çok büyüktü, çok kalabalıktı ve çok yalnızdı. Her yer uzun uzun binalar, bir koşuşturma içinde gibi görünen suratsız insanlarla doluydu. Burası griydi, insanlar bile... Kafataslarının içine beton dökülmüş insanlar her gün aynı şeyleri, aynı ruhsuzlukla yapmaktan grileşmişlerdi. Halbuki o maviyi severdi. Gökyüzünün mavisi. Burada gökyüzü bile mavi değildi, kara bulutlar şehrin daha da gri görünmesinden başka hiçbir işe yaramıyordu. Binaların arasından görünen gri bir gökyüzü. Ama o maviyi çok severdi. Denizlerin mavisini, denizin o tuz kokan mavisini, ağır ağır sallanan sandalların mavisini, denize ağını atan balıkçıların nasırlı parmaklarının mavisini, martıların çığlıklarının mavisini... Burada denizden hiçbir eser yoktu. O sonra yeşili severdi. Çam ağaçlarının mis kokulu yeşilini, böceklerin kanat çırpışlarındaki yeşili, o cennetten kopma gölün üstünde süzülen nilüferlerin yeşilini severdi. Burada yeşil yoktu, gri vardı. O sarıyı da severdi. Sonbaharda yere dökülmüş yaprakların hışırtılarındaki sarıyı, annesinin ona ördüğü hırkanın üzerindeki tekirin sarısını, papatyaların rüzgarda dans edişlerindeki sarıyı severdi. O turuncuyu, moru, pembeyi severdi ama griyi sevemedi.<br />
<br />
Eline bir fırça alıp boyamak istedi şehri, rengarenk boyamak. Binaları boyamak turuncuya, yeşile, sarıya, kırmızıya... Yolları, merdivenleri, alışveriş merkezlerini boyamak istedi gökkuşağının o umut dolu renklerine. İnsanların beton dökülmüş beyinlerini boyamak istedi. Gri dışındaki renklerin farkına varsınlar diye. Aldı eline fırçasını boyadı gri şehrin her karışını gökkuşağının o muhteşem renklerine.<br />
<br />
Gökkuşağı umut demekti, umuda boyadı şehri. Güzel günlerin geleceği umuduyla...<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-61027036840121694342013-07-05T06:46:00.003-07:002013-07-05T07:09:51.796-07:00Bir Saksı Dolusu Umut Çiçekleri hiç sevmem.<br />
<br />
Her sabah özenle çiçekleri sulayanları, sularken onlarla konuşup yapraklarını okşayanları hiç mi hiç anlamam. Tamam belki onlar da canlı, fotosentez falan yapıp bize yaşadıklarını ilan ediyorlar ama birazcık samimi olalım gözleri olmayan, ses çıkarmayan, kımıldamayan canlı mı olur? Bence olmaz. Olmamalı.<br />
<br />
<a href="http://pinmy.ru/data/attachments/2013/02/07/13_1360239148_large.jpg?PedCJ" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://pinmy.ru/data/attachments/2013/02/07/13_1360239148_large.jpg?PedCJ" width="212" /></a> Bence canlı dediğinin gözleri olmalı. Siyah, yeşil, ela, kahverengi, mavi... Anlamlı anlamlı bakan bir çift göz. Hem demezler mi gözler kalbin aynasıdır diye? Gözleriyle anlatmalı canlı dediğin her duygusunu; seni sevdiğini, senin yanında olduğunu, sevilmek istediğini, üzgün olduğunu... Sıcaklığı olmalı canlının. Seni soğuk kış günlerinde hem vücuduyla hem de sevgisiyle ısıtmalı.<br />
<br />
Çiçeklerin sıcaklığı var mıdır?<br />
<br />
<b> I</b><br />
<b><br /></b>
Nereye baksam çiçekti. Pencerelerin önleri, mutfak, balkon... Rengarenk çoğunun ismini bile bilmediğim birçok çiçekle kaplıydı her yer. Bunca zamandır orada olduklarından haberdar bile olmadığım birçok çiçek... Hepsi üzgün gibi boyunlarını bükmüştü. Çiçekler üzülebilir miydi? Onlar da biliyor muydu olanları, hissedebiliyorlar mıydı gerçekten? Belki de sadece susamışlardı. Suladım.<br />
<br />
Belki gözleri yoktu, ses çıkartamıyor ve sıcaklıklarıyla beni ısıtamıyorlardı ama bana ihtiyaçları vardı. Benim onları sulamama ihtiyaçları vardı. Biliyordum.<br />
<b><br /></b>
<b> II</b><br />
<b><br /></b>
<b> </b>Bir gün kendimi bir kitap dükkanının çiçek bakım kitaplarının olduğu bölümde buldum. Çiçeklerle ilgili birçok kitap... Çok anlıyormuş gibi birkaç tanesini elime alıp karıştırdım, anlamadım. Bir tanesi daha anlaşılırdı sanki içinde değişik türlerde çok sayıda çiçek resmi vardı. Yazar çiçeklerle ilgili bilinmesi gerekenleri açık seçik anlatıyordu resimlerinin altında; çiçeğin adı, kaç günde bir sulanması gerektiği, güneşi sevip sevmediği, böceklenirse ne yapılacağı, saksı boyunun ne olacağı ve saksının nasıl değiştirileceği yani kısaca çiçek besleyen birinin bilmesi gereken her şeyi. Kitabı alıp her şeyi öğrenmeliydim ve itiraf etmek gerekirse bundan daha mühim başka hiçbir işim de kalmamıştı.<br />
<br />
İş başa düşmüştü, çiçekler bakım istiyordu. Bakılmayan çiçekler solar ve ölürdü. Ölüm kelimesi bile midemin bulanmasına ve tüylerimin diken diken olmasına yetiyordu. Ölüm olmamalıydı.<br />
<b><br /></b>
<b> III</b><br />
<b><br /></b>
<b> </b>İlk işe çiçekleri tanımakla başladım, evdeki çiçeklerin resimlerini bulup isimlerini ve nasıl bakılmaları gerektiğini öğrendim. Mesela evdeki çiçekleri bir çoğu menekşe olduğunu öğrendim. Salonda camın önündeki masada duran iki saksı, mutfaktaki küçük masada duran beş saksı da menekşeymiş meğersem. Farklı renklerde açan menekşeler. Mor, beyaz, pembe, mor-sarı karışık... Menekşeler güneşi ve sulanmayı çok fazla sevmezlermiş. Ondan onları üç dört günde bir sulamak yeterliymiş. Kitapta denildiği gibi yaptım ve menekşelerimi çok sulamadım.<br />
<br />
Her gün ilgilendim onlarla, yoksa böceklendiler mi diye korkuyla kontrol ettim diplerini. O hiç anlayamadığım insanlar gibi oldum. Zevkle suladım çiçeklerimi, bir kitapta okudum onlarında konuşulmaya ihtiyaçları olduğunu ondan konuştum onlarla... Ki muhabbetleri de çok fena sayılmaz, baya akıcı bir sohbet oluyormuş onu öğrendim. İnsanın ruhunu dinlendirdiklerini duymuştum, dinlendim. Sıcaklıklarını hissettim. Her gün daha da güzelleştiklerini, çiçeklerini daha bir şevkle açtıklarını gördüm. Gururlandım. Çürümesinler diye çok sulamadım, güneş ışınlarından korudum, moralleri yerine gelsin diye güzel kitaplar okudum. Çürütmedim onları, öldürmedim...<br />
<br />
Bir ölümü daha kaldıramazdım.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-48113035350317814062013-06-29T04:16:00.001-07:002013-07-05T04:42:30.630-07:00Şayet Bir Gün Annenizi Kaybederseniz Yapmanız Gerekenler Ben 14 haziran 2013, saat 23.05'de annemi kaybettim.<br />
<br />
Ölüm dediğin şey bazen aniden gelmez, hissettirir soğuk nefesini. Ölüm yavaş yavaş gelir kimilerine, görürsün de konduramazsın hiç en yakınındakine. Annem de ölümün yavaş yavaş geldiği kişilerden oldu. Önce hastalandı, sonra daha çok hastalandı, sonra daha da çok hastalandı...<br />
<br />
Annem daha da çoktan biraz fazla hastalandı ve tam beş gün yoğun bakımda kaldı.<br />
<br />
Peki anneniz yoğun bakımdayken neler yapmalısınız?<br />
<br />
1) Sakin olmalısınız. Yirmi üç yaşında olabilirsiniz ya da hayatınız alt üst olmuş olabilir ama sakin olmalısınız. Çünkü etrafınızda sizden daha panik, sizden daha üzgün olduğunu iddia eden, sürekli sesli şekilde ağlayan ve sürekli yüzünüze bakıp anneniz daha ölmeden ''Vay yavrum senin de mezuniyetini göremedi, ne çok isterdi senin mezuniyetini görmeyi...'' şeklinde size moral depolayan bir değil birçok yetişkinle(?) karşılaşabilirsiniz. Sakin olun!<br />
<br />
Anneniz ikinci gün de mi yoğun bakımda? Hala ''iyiye gidiyor'' şeklinde bir haber almadınız mı? O zaman ikinci kuralımız şu:<br />
<br />
2) Daha fazla sakin olmalısınız. İlk gün panik halindeki, ağlayıp sızlayan bir de ağlayıp sızladığı yetmezmiş gibi moral dolu konuşmalarıyla neşenize neşe katan yetişkinler(?) hala yanınızda olabilir ve gün geçtikçe daha panik ve daha patavatsız hale gelebilirler. Mesela annenizin yoğun bakımda olduğu ikinci gün sizin yanınızda ''ablamı acaba köye mi yoksa şehir mezarlığına mı gömsek?'' şeklinde mantık dolu tartışmalara şahit olabilirsiniz, doğaldır sakin olun!<br />
<br />
Hay aksi üçüncü gün de mi yoğun bakımda? Hala mı güzel bir haber yok? O zaman hemen üçüncü kuralı uygulayacaksınız:<br />
<br />
3) Daha da fazla sakin olmalısınız. Kolay değil tabii siz yirmi üç yaşında kocaman bir insansınız ama çevrende elli yaşını geçkin ne yapacağını bilemez halde idare edilmeyi bekleyen insanlar olabilir. Siz sakin olmalısınız; siz üzülemezsiniz, üzülmemelisiniz. Neden? Çünkü sizin yerinize o kadar çok üzülen o kadar çok rol çalan insan vardır ki üzülemezsiniz. Belki de sizi sakinleştirip güzel iki kelam edeceğini düşündüğünüz seksen beş yaşındaki anneanneniz sizi yanına çağırıp ''teyzenler ve dayının haberi yok ama sizde pıt pıt pıt...'' şeklinde annemle arasında olan ve şuan konuşulması gereken en son şey olan şeyi kulağına fısıldamış olabilir. Ve siz anneannenizden tiksinmiş olabilirsiniz. Yapabileceğiniz tek şey, sakin olun!<br />
<br />
Dördüncü gün mü oldu? Doktorlar ''ilk üç gün kritik, uyanmazsa uyanma ihtimalı çok düşük, her şeye hazırlıklı olun'' mu dedi? N'apıyoruz dördüncü kurala geçiyoruz:<br />
<br />
4) Çok fazla sakin olunuz. Günler ilerledikçe gerçekle karşı karşıya kalmanın korkusu ile gergin olabilirsiniz fakat unutmayın ki çevrenizde sizden daha gergin yetişkinler vardır. Ayrıca yoğun bakımda olan annenizi günde sadece bir kişinin on dakika görebilme izni olduğunu bildiği halde her saat başı içeriye girmeye çalışan yetişkinler olabilir ve hastane yetkilileri ''yettiniz ama be sizle mi uğraşcaz, bundan sonra kimse girmeyecek'' demiş olabilir. Olsun. Bu daha hiç bir şey dercesine anneniz öldüğünde ''pidesini kim yaptıracak? Yedisi ve kırkı hangi evde olacak?'' gibi yine zeka örneği konuşmalara şahit olabilirsiniz. Ama biliyorsunuz ki siz yirmi üç yaşında kocaman biri onlar ise elliyi geçkin idare edilmesi gereken üzgün insanlar, bundan dolayı sakin olun!<br />
<br />
Beşinci gün ve hala iyi olan bir haber yok mu? Burun size beşinci kural:<br />
<br />
5) İlk dört günden daha fazla sakin olmalısınız. Gün geçtikçe daha da gerilen sinirler yüzünden çevrenizdeki insanların patavatsızlığı katlanılamayacak kadar çok olabilir. Apar topar başka bir şehirden geldiğiniz için üzerinizde arkadaşınızdan ancak ödünç bulabildiğiniz mor eşofman altı olabilir ve laf edilebilirler, ne bileyim siz sanki hastanede ev sahibiymişsiniz gibi sizden sürekli olarak hizmet bekleyen yetişkinler(?) olabilir, size moral vermeye gelmiş olan genç yaşlardaki kuzenleriniz sizin kafanızı dağıtmaya geldiğinde buna dır dır edenler olabilir. Söylenen hiçbir şeyi duymamaya çalışıp sakinliğinizi korumalısınız. Sakın olun!<br />
<br />
Belki de hastaneden 21.05'de ayrılıp sakin kalmaktan bitap düşmüş bedeninizi dinlerdirmek için evinize gittiğinizde saat tam 22.30'da hastaneden ''kalbi durdu kalp masajı yapıyoruz, acil gelin'' diye telefon alabilir ve gerçekle yüz yüze kalmış olabilirsiniz. Ama ilk beş kural yine geçerlidir. Çünkü hastaneye gittiğinizde, hastanenin olduğu semte daha yakın oturan akrabaların sizden daha önce hastanenin bahçesinde olduğunu ve bu kötü haberi kaç gündür çeşitli patavatsızlıklarına katlandığınız elli yaş üstü yetişkin(?) insanın feryat ve ağıtlarından alabilirsiniz. Ve donarsınız. Siz ağlayamazsınız. Sahneyi ne size ne ablanıza ne de babanıza bırakırlar. Ayılırlar, bayılırlar... Tiksinirsiniz.<br />
<br />
Ama sakin olmanız gereken günler bitmemiştir, yeni başlamıştır o an onu bilmezsiniz. Önce acınızı yaşayamamış olmanın siniriyle baş başa kalırsınız. Her şeye sövmek istersiniz, kaçıp gitmek istersiniz.Yapamazsınız. Çünkü yollar kapalıdır. Çünkü ertesi gün büyük başbakan(?) Tayyip Sincan'a gösteriş yapmaya direnişcilere ''işte biz bu kadar kalabalığız, zor tuttuğum %50'yı saldım meydanlara'' demek için hastanenin önünde yer alan ana caddeyi ve çevresini miting yapmak için trafiğe kapatmıştır. Sabır önemlidir, sabrederseniz. Dolambaçlı yollardan gidersiniz, yirmi üç yıllık annenizi soğuk bir morga bırakıp dönersiniz. Yorgunsunuzdur, üzgünsünüzdür ve uyuyamazsınız Ertesi gün olur ama olaylar bitmez. Sela okutacak bir imam bulamazsınız. Merkez Cami'ye kadar ulaşılır ama hepsinden ret cevabı alırsınız. Biri tatile gitmiştir, birine ulaşamazsınız, hepsi buhar olmuştur. Belki de imamların mitinge gittiğini düşünüp ülkeden, dinden, sistemden, hayattan soğursunuz. Sela verilmemiş bir anneyi toprağa gömersiniz ama annenizi çok sevdiğini iddia eden akraba ve yakınlar siz cenazeden suratsız olduğunuz için yanınıza yaklaşamadıklarını ve baş sağlığı dileyemediklerini söyleyebilirler ama siz sabırlısınızdır. Anlayamazsınız. Ağlayamazsınız. Ağlayamadığınız için kötü bakışlara maruz kalırsınız, ağlarsınız yanınızda kimseyi bulamazsınız. Olabilir bunlar çok normaldır, sakin olmaya çalışırsınız. Herkes gergin olduğu için saçma sapan şeylerden kavgaların çıktığını, seslerin yükseldiğini duyarsınız. Belki de cenaze dururken üç pidenin iki ayranın derdine düşenleri görürsünüz. Tiksinirsiniz. Annenizin evi yokmuş gibi o üçüncü gün sizi yanına çağırıp çirkin şeyler peşine düşen anneannenizin evinin cenaze evi olduğunu iddia edenler olur, karşı çıkarsınız. Duymazlar. Belki de annenizi toprağın altında bırakıp uzak evinize gittiğinizde yanınızda üç teyzeniz ve dayınız yoktur. Yalnız kalırsınız. Belki teyzelerinizin üç kuruşluk gururlarını biri kırmıştır da sizi o acı günde yalnız bırakmışlardır. Duymazlar, dinlemezler, anlamazlar. Belki yalvar yakar cenazeden 3 gün sonra teyzelerinizi evinize-gerçek cenaze evine- çağırırsınız. Yüzlerinden düşen bin parça oluyor olabilir, olsun eğilir toplarsınız. Cenaze evinde belki de herkes birbirine girer siz evi terk edersiniz. Bir köşeye oturursunuz. Teyzeniz belki de oturduğunuz yerden geçerken size ''yazıklar olsun'' diye bağırır ve kulaklarınızda hep o çınlar hayatınız boyunca... Her şey olabilir, dedikodular duyarsınız, yalanlar... Hiçbirine inanmazsınız, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Yanınızda sadece ablanız ve babanız kalmıştır. Onlara sarılırsınız.<br />
<br />
Artık yalnızsınızdır. Ama siz bilirsiniz ki böyle durumlarda sakın olmak en mantıklısıdır.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-49770109371199094332013-05-19T02:28:00.001-07:002013-05-19T02:30:25.644-07:00Romantizm Adam: Sen sonbaharda düşen son yapraktan damlayan son yağmur damlasısın.<br />
Kız: Hdfbgklsdmfşlisdafmsnmbvhdkfj... Yok artık!<br />
<br />
Romantik oldu mu, olmadı belki ama adam çok güzel demişti.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-8907017011219523352013-04-19T07:21:00.001-07:002013-04-19T13:42:08.947-07:00İskambil Kutusundan yeni çıkmış tazecik bir iskambil destesi olmayı istedi o an; kirli ellerin dokunuşlarıyla lekelenmemiş, hiçbir hileye karışmamış, aldatmamış ve aldatılmamış, günahsız bir iskambil destesi.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-76216398423743452072013-03-20T06:01:00.000-07:002013-05-19T02:37:03.451-07:00Belki<i> Tanrıların Tanrısı yoktur.</i><br />
<br />
Belki o da çok şikayetçidir yalnızlıktan- aşksızlıktan ama kendine yardım edecek Tanrı'nın Tanrısını bulamıyordur. ''Terzi kendi söküğünü dikemezmiş'' ya, belki sürekli yalnız kullarından gelen ''aşık olacakları ve ömür boyu birlikte olacak biri'' isteklerini yerine getirmeye çalışıyordur gece gündüz sıkılarak. Belki bundandır çiftlerin eninde sonunda mutsuz olmaları, aşkın bir ömrünün olması...<br />
<br />
Belki de bu ''Yalnız Tanrı''nın bizden aldığı bir öctür.<br />
<br />
Kim bilir...Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-45845406655865437772013-03-18T08:28:00.001-07:002013-03-18T08:50:01.312-07:00Kimileri Öykü Sever Benim öykülerini okumaktan zevk aldığım ve okudukça ''Nereden geliyor yahu bu konular aklına?'' diyerek kıskançlıktan çatladığım, neredeyse bütün yazılarında az buçuk elimin değdiği şahsına münhasır bir dostum var ki onu tanıyıp yazılarından bir kısmını okumadan hayatınıza devam etmenizi hiç mi hiç istemem. Hatta bana kalırsa herkes onu tanısın, okusun ve bu değişik ''yazar aday adayı'' Ömer kişisini okumaktan kendini alamayıp bağımlısı olsun.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDNdsRePXaLep5GSyOkGFRkzzKLzRhRryTiV5SIut8UX-jIr-sz0vcScuP-LfbIACjlx_cbhwVWK_OlFVlIB4-COWHvIIJwtZ05ScP7J05lq245w9gS8T9e0ayYmvX6R19KE9i5BJRVbCq/s1600/31477_10151457962927299_1319604979_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="190" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDNdsRePXaLep5GSyOkGFRkzzKLzRhRryTiV5SIut8UX-jIr-sz0vcScuP-LfbIACjlx_cbhwVWK_OlFVlIB4-COWHvIIJwtZ05ScP7J05lq245w9gS8T9e0ayYmvX6R19KE9i5BJRVbCq/s320/31477_10151457962927299_1319604979_n.jpg" width="320" /></a> Ömer ya da kendine taktığı isimle ''Tilki'', benim üniversite hayatında tanıştığım ve tanışmaktan büyük zevk aldığım en yakın dostlarımdan biri. Benim ve çevresindeki birçok arkadaşının cesaretlendirmesiyle yıllardır içinde sakladığı bu cevheri kısa bir süre önce ortaya çıkardı ve bu büyük hazdan bizi mahrum bırakmama kararı aldı. Bana kalırsa çok güzel işler ortaya çıkarıyor ve çıkarmaya da devam edecek. Size benim yazıları arasında en değişik bulduğum ve öykünün yaratım safhasında adım adım yanında olduğum ''Akıl'' öyküsünü getirdim. Umarım siz yazı yazmaya yeni başlamasına rağmen güzel şeyler ortaya çıkaran can dostumu okuyup, beğenirsiniz efenim.<br />
<br />
Ayrıca ben bu ''Tilki'' efendiyi okumalara doyamadım, yok mu başka yazıları derseniz eğer kendisine bu adresten ulaşabilirsiniz: <a href="http://mrfoxhead.tumblr.com/" target="_blank">http://mrfoxhead.tumblr.com/</a><br />
<b><span style="font-family: inherit; font-size: x-large;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: inherit; font-size: x-large;">''</span>AKIL</b><br />
<div class="go" style="line-height: 1.5em;">
<div style="border: 0px; padding: 0px;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Gözlerimi açmaya çalışıyorum. Perdeden sızan güneşten uzaklaştırıyorum bakışlarımı. Kollarım uyuşuk,ayaklarım üşümüş. Geriniyorum. Yavaşça yıkıyorum vücudumu boşluğa doğru. Ayaklarımı soğuk lamine parkede,tozların arasından sürüyerek lavaboya gidiyorum. Aynayla yüz yüze gelmeden başımı eğiyorum musluğa. Çok soğuk. Havluyla küçük bir önsevişmeden sonra odama dönüyorum. Masanın yanından geçiyorum. Koltukta birisinin oturduğunu geçtikten sonra fark ediyorum. Bakmaya korkarak gözlerimi hafifçe deviriyorum. Evet,evet orada birisi var. Geri,yatağa çeviriyorum başımı. Sessizce adım atmaya çalışırken, günaydın diye sesleniyor. Arkamı dönmüyorum. Sadece yatağa doğru yürüyüp yorganın içine atıyorum kendimi. Sigaraya uzanıyorum sonra. Yatağın içinde doğrulup küllüğü kucağıma koyuyorum. Ateşi uzatıyor bana. İşte o an yüzüne bakmaktan alamıyorum kendimi. Gözlerine bakıyorum. Yeşiller. Tenine bakıyorum. Parlak beyaz. Uzun süredir görmeye katlanamadığım aynadaki akise çok benziyor. Şüpheleniyorum. Korkuyla irkiliyor tüm tüylerim. Arkama yaslanıp derin bir nefes çekiyorum sigaramdan. Tekrar bakıyorum. Tekrar inceliyorum. Bu kez daha detaylı. Tepeden tırnağa. Tırnakları bakımlı. Dudakları kalın ve kırmızı. Boya yok. Gözleri sürmeli. Saçları uzun dalgalı. Yanları kısa önleri olabildiğine uzun. Yana devinmiş. Teni parlak. Bilekleri ince. Yere bakıyor. Ve bir an fark ediyor üzerindeki bakışlarımı. Saçlarının arkasından bana bakıyor. Edalı,davetkar. Dudaklarını ıslatıyor. Gülümsüyor. Bir erkek gibi fakat bir kadın kadar narin ve kırılgan görünüyor.saçlarını alıp bakışlarının üzerinden soruyor;</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Kahvaltı yapacak mısın?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Hayır.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Yapman gerek hadi kalk.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bilemiyorum.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Neyi?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Sen gerçek misin?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Sen gerçek misin?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Tabii ki de.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-O zaman?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Tabi.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Ayağa kalkıyor. Beni yataktan çıkarmak konusunda kararlı görünüyor. Israrcı sünepe diye geçiriyorum aklımdan.Beyaz lacivert çizgili ince bir bluz var üzerinde. Omuzları narin. Bluz omuzlarından dökülüyor. Bluzunun kapatamadığı yerlerden bir çok dövme çarpıyor gözüme. Dar bir pantolon giymiş. Elinde yıpranmış bir deri ceket beni bekliyor. Gözlerini devirip dolabıma doğru gidiyor. Neden , hareketleri her şeyin yerini biliyormuş gibi geliyor. Bana da dar bir pantolon bir kazak ve bir bere çıkarıyor. Kalın kürklü parkamı alıyor ben giyinirken.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Al bunu giy üşüyeceksin.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Sen?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Beni merak etme. Ben üşümem.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Peki sen bilirsin.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Botlarımı giyiyorum. Asansöre biniyoruz birlikte. Asansöre bindiğim her yabancı gibi onunla da göz göze gelmemeye çalışıyorum. Başaramıyorum. Çünkü bakışları vücudumu deliyor. Bana çok benziyor.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ne var? Neden bakıyorsun? Hem sen kimsin? Bana nasıl bu kadar çok benziyorsun?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bunu sormak şimdi mi geldi aklına. Evinde karşılaştığın her yabancıya bu kadar olağan mı davranırsın?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bilmem daha önce karşılaştığım bi' durum değil.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Anlamadın değil mi hala kim olduğumu?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Hayır.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Salak. Ben senim.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Nasıl yani?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Akıl.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Ürperiyorum. Aklıma Hayyam’ın sözleri geliyor. Akılla bir konuşmam oldu dün gece. Asansörün kapısını açıyorum gözlerimi devirerek. Dışarı çıkıyorum. Hava soğuk. Soğuk ama güneşli. Parlak bi' gün. Yerde karlar var. İnsanın gözlerini ağrıtıyor ışık. Gözlüğünü takıyor. Cebinden çıkardığı bir tanesini de bana veriyor. Teşekkür ediyorum zoraki. Yürümeye başlıyoruz. Bir zamanlar sürekli gittiğim parka doğru yöneliyoruz. İkimiz de sessiziz . Ben bozuyorum sessizliği. Sırf muhabbet olsun diye.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ee nasılsın?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Yorgun.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Kim değil ki?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Herkes değil.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-En azından kibarlık olsun diye bana da sorabilirdin.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Zaten cevabını bildiğim bir şeyi neden sorayım? Unuttun mu?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Doğru haklısın. Peki neden şimdi?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bunun cevabını bende bilmiyorum.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Alâ.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Alâ olan ne? Belki de artık kendini kandırmanın bi faydası yoktur. Kendine yalan söylemeyi bırakmalısın.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Boşversene.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Beni çok yoruyorsun artık. Biraz sen boşver.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Elimde değil...</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Elinde.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Değil...</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-İnatçının birisin.</b></span><br />
<b style="font-family: inherit; line-height: 1.5em;"><br /></b>
<b style="font-family: inherit; line-height: 1.5em;">-Evet senin de inatçı bir ihtiyar görünümünde olmanı beklerdim. Ama sen daha çok…</b></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Daha çok ne?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Kadın gibisin. Erkeğe yakın kadın.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bu seni neden rahatsız ediyor?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ettiğini nereden çıkardın?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Öncelikle senin cevabını bildiğin her şeyi bende biliyorum bunu aklından çıkarma ki muhabbet beyhude uzamasın ve suratındaki ifadeden.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bilmem. Belki de alıştığım bir şey değildir.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Yine toplum, yine insanlar yani...</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Belki de.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyi bırak artık. Yaşadığın hiçbir şeyi kendin istediğin için yaşamıyorsun. Yaşamak istediklerini de şu yada bu şekilde toplumun gölgesi altında bastırıyorsun.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bir toplum içindeki bireysen topluma göre hareket etmen gerekir.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Hayır toplum amaç değil araçtır. Toplum seni beğenmeyecek yahut dışlayacak diye yaşamak istediklerine ket vuramazsın.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ve? Bu ben miyim yani? Benim olmak istediğim bu mu?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Değil mi?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bilmiyorum. Beni neden sıkıştırıyorsun?</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Bunu benim yapmadığımı hatırlatırım sana.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Peki o zaman şu an bunu istemediğimi de anlamış olman gerekir.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Alâ.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Parka geldik. Boş ve insanlardan uzak bir masa bulup bakış yönümü parkın boş olduğu yöne doğru çeviriyorum. Kendi sıfatıma katlanamazken insan görmeye hiç tahammülüm yok. Gülümsüyor.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraph" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Senin dışladığın fakat onların isteği doğrultusunda yaşamını şekillendirdiğin mükemmel toplumun.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Cevap vermiyorum. Hem ne diyebilirim ki haklı. Ne de olsa söyleyeceğim her şeyi önceden biliyor. Bir kahkaha patlatıyor. Sigaramı çıkarıyorum cebimden. Soğuktan uyuşmuş parmaklarımla ateşliyorum. Ona da uzatıyorum. Teşekkür ediyor. Kendi cebinden küçük bir pul çıkarıp ağzına atıyor. Çok güzel. Uyuşturucu bağımlısı kadınsı ukala sünepe bir ben. Aklım böyleymiş meğer diye düşünüyorum. Bu arada garson çocuk bize doğru yaklaşıyor. Boyu bir uzuyor bir kısalıyor. Bir yanımda bir uzakta. Birden sesle irkiliyorum.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraph" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Abi hoş geldin. Nerelerdesin? Görünmüyorsun hiç. Ne arzularsın?</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Seri soru yağmuruna tutuyor beni. Fakat ben aklımda kelimeleri birleştiremiyorum. Ona bakıyorum. Kahkaha atıyor karşımda. En son kendimi biraz daha zorlayıp kelimeleri döküyorum ağzımdan.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraph" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Çay bir tane. Bir tane de simit. Sen bir şey ister misin?</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Bu sorumun arkasına kendini yerlere atıyor. Masayı yumrukluyor.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraph" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Yok abi ben istemem.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Diyor çocuk gülerek. O zaman anlıyorum. Çocuk uzaklaşıyor. Karşıma oturup derin bir nefes alıyor.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Gerizekalısın. Gerçekten.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Kapa çeneni.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Gökyüzüne kaldırıyorum bakışlarımı. Rengi değişiyor sürekli. Sonra kar yağmaya başlıyor. Sonra gök gürlüyor. Bir kuzgun sürüsü uçuyor başımızın üzerinden. Duraksıyorum. Yumruklarımı sıkıyorum. Göz kapaklarımı sertçe birbirine bastırıyorum. Hayır. Bunlar gerçek değil. Kendine gel. Bir anda kendimi apartman kapısının önünde buluyorum. Hala yanımda. Hesabı merak ediyorum. Nasıl ödediğimizi yada ödedik mi acaba? Ödediğini söylüyor. Daireme çıkıyoruz. Üzerimi çıkarıyorum. O da çıkarıyor. Bluzunu yavaşça yere bırakıyor. Saçlarının altından yemyeşil bana bakıyor. Cüretkar. Omuzlarımı tutuyor. Yavaşça ellerini kolumda gezdiriyor. Karnıma götürüyor. Göğsümü öpmeye başlıyor. Boynuma doğru çıkarıyor dilini. Çok sıcak çok yumuşak. Kaskatı kesiliyorum. Hareket edemiyorum. Ama verdiği his çok güzel. Yeni açan bir çiçek kadar narin ve bir pamuk kadar yumuşak hareket ediyor. Ellerini kalçalarıma doğru götürüyor. Geriliyorum. Gülüyor. Dizlerinin üzerine çöküyor. Belimi öperek yavaşça pantolonumun düğmelerini açıyor. Yalamaya başlıyor. Bacaklarımı hissetmiyorum. Yavaşça kendimi yatağa bırakıyorum. Onu kendime çekiyorum sonra. Öpüyorum. Dudakları çok güzel. Vişne tadı geliyor ağzıma. Dudaklarımı ısırıyor. Çok az kanatıyor. Akan kanı emiyor sonrada. Kollarımı yatağa bastırıyor. Öpmeye devam ediyor. Dudakları dudaklarımın üzerinde havada dans eden bir çınar yaprağı misali dolaşıyor. Ve sonra onu kucaklıyorum. Sarılıyorum sıkı sıkı. Öpüyorum. Elimi pantolonun içine götürüyorum. Fakat hiç bir şey yok. Sadece yumuşak bir düzlük. İrkilip elimi geri çekiyorum. Ona belli etmemeye çalışarak. Gülümsüyor. Sorun olmadığını söylüyor. Rahatlamamı emrediyor. Kendimi ona bırakıyorum. Tekrar aşağılarıma iniyor. Tatlı sert devam ediyor. Kendimi boşluğuma atıyorum. Ve tüm boşluğum patlıyor dışarı ağzına doğru. Biraz daha okşadıktan sonra kalkıyor. Komodinimin çekmecesinden peçeteyi çıkarıyor. Ağzının kenarını siliyor. Ben yatağa gömülmüş yatıyorum. Kaldıramıyorum kafamı. Ağırlaşıyor vücudum gitgide. Ceketinin cebinden sigara çıkarıp yakıyor. Ve odayı kesif bir yanık tavuk kokusu kaplıyor. Yanıma uzanıyor. Derin bir nefes çektikten sonra öpüyor. Ve ağzıma koyuyor sigarayı. Bende derin bir nefes çekiyorum. Ciğerlerimi ağrıtıyor. Hafif bir öksürükle dışarı bırakıyorum. Vücudumu artık tamamen hissetmiyorum. Bir şeyi merak ediyorum. Soru aklıma düşer düşmez saçmalama diyor bana. Giyinmeye başlıyor. Neden diye soruyorum.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ben çoğalamam. Yani henüz. Bu nedenle cinsel bir organım olmasını da bekleyemezsin. Hem bu senin içinde pek sağlıklı olmaz.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Alâ.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Ben gidiyorum. Bugünlük bu kadar yeter.</b></span></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>-Peki.</b></span></div>
<div class="MsoNormal" style="border: 0px; margin-top: 1em; padding: 0px;">
<span style="font-family: inherit;"><b>Gitti. Çekmecemi açıyorum istemsiz. Bir sürü pul gözüme çarpıyor. Şaşırıyorum. Bir tane çekip ağzıma atıyorum. Ve geçirdiğim günü hatırlamaya çalışıyorum. Ama sadece boşluk var. Ve gözlerimi kapatıyorum.<span style="font-size: x-large;"> ''</span></b></span></div>
</div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-25656973892752144762013-03-02T09:37:00.000-08:002013-03-02T11:46:06.423-08:00İçindeki Çocuğu Henüz Öldürmeyenlere: Pera Günlükleri Körler Ülkesi<br />
<div>
<a href="http://static.idefix.com/cache/0/270/405513" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://static.idefix.com/cache/0/270/405513" width="205" /></a> Tezimin konusu ''kuramsal bir masal yazmak'' olduğu için son altı-yedi aydır çocuk edebiyatı ve masal unsurları içeren eserlerle pek bir içli dışlıyım. Bundan bir ay önce tez konumu öğrenen bir arkadaşım önermişti Pera Günlükleri'ni okumamı. Ajandama not aldığım halde, diğer okumak istediğim kitaplardan sıra gelememişti maalesef bu kitaba. Dün, bu ay ilk sayısı çıkan ''OT'' dergisini almak için girdiğim kitabevinde rastladım bu sevimli çocuk kitabına. Uzun zamandır kavuşmak istenilen bir dostla karşılaşmışcasına sarılıp, kasanın yolunu tuttum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
''Aman Armağan amma ballandırarak anlattın, altı üstü bir çocuk kitabı'' diyerek geçmeyin. Anlatılan olaylar ve kullanılan dil hiç de azımsanacak derecede değil. Körler Ülkesi, Pera Günlükleri'nin de kitabın yazarı olan Delal Arya'nın da ilk kitabı. Babasının mesleğinden dolayı hayatı okyanuslarda ve uzak ülkelerde geçen yazarımız, konu olarak benim her zaman ilgi duymuş olduğum ''bilinmeyen tarih, mistik olaylar ve kavimler''i seçmiş. Venedik, arkeoloji, tarih kokan kuleler, eski sütunlar, mumyalar, üç başlı yılan fosili, olağanüstü güçleri olan insanlar, çingeneler, büyüler, bilinmeyen şehirler, İstanbul Beyoğlu(eski adıyla Pera)'nda tarihe tanıklık etmiş bir mekan olan Pera Palas ve birçok gizemli olay var bu kitapta...</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Anlatı, annesi ve babası uzak ülkelerde araştırmaya gitmiş olan Ran ve Lusin kardeşlerin, Venedik'in o büyülü ortamında başlayıp, birçok devlete başkentlik yapmış olan İstanbul'daki Pera Palas'ta devam eden serüvenlerinden bahsediyor. Bu bir çocuk kitabı, fakat ben konu ve dil açısından herkesin keyif alarak okuyacağı sevimli bir kitap olduğunu düşünüyorum. İkinci kitap olan ''Sırlar Odası''nı alıp okumak için de sabırsızlanıyorum desem yalan olmaz. </div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpmtF5_SJu_2K58IH7R76wmFUkYhXnBvCYrkHdTT9Jmducb-Xb0JjaFq5uGRWKE1q9YuAKdeeBcFGlcs1JH-ZSeP8mL2_wyKGzT2FU4_rsxnbEp4tarJpgccn8OZR864EmCOyYlOzfe5N8/s1600/pera.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpmtF5_SJu_2K58IH7R76wmFUkYhXnBvCYrkHdTT9Jmducb-Xb0JjaFq5uGRWKE1q9YuAKdeeBcFGlcs1JH-ZSeP8mL2_wyKGzT2FU4_rsxnbEp4tarJpgccn8OZR864EmCOyYlOzfe5N8/s320/pera.jpg" width="320" /></a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Buyrun, sizi kitabı okumaya ikna edebileceğini düşündüğüm ufak ipuçları: </div>
<div>
<br /></div>
<div>
''Masalların da bitkiler gibi olduğunu düşün. Tohum halinde alır ve yaşatırsın. Ne kadar çok insana anlatırsan masal o kadar büyür, dallanıp budaklanır, sonunda koca bir ağaca dönüşür.'' syf 94</div>
<div>
<br /></div>
<div>
''Şunu unutma veletçioğlu. Kargaları bilmiyorsan hiçbir şey bilmiyorsundur. Yeryüzündeki bütün gizemler onlardan sorulur. Çünkü bir tek onlar her şeyi görürler. Karanlıklara sinmiş olanları bile...'' syf 97</div>
<div>
<br /></div>
<div>
''Bir kurt asla evcilleşmez. Onunla birlikte yaşamak istiyorsan sen vahşileşeceksin, başka çare yok.'' syf 112</div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-47235395185272848042013-02-18T04:20:00.002-08:002013-02-18T04:58:54.990-08:00Jerry ve Tom Geçen hafta ''Yastık Adam''a gittikten sonra tiyatroya doyamadım ve bu hafta da Stüdyo Sahne'de oynanan <a href="http://www.devtiyatro.gov.tr/programlar-sehirler-ankara-detay-bolum_konu-jerry-ve-tom.html" target="_blank">''Jerry ve Tom''</a>a bilet aldım. Geçen sefer yaptığım gibi bir ön araştırma yapmanın oyundan kopmama sebep olduğunu düşündüğüm için bu sefer tamamen oyuna teslim halde salondaki yerime oturdum. Buraya salon demek yanlış olur sanırım burası daha çok çalan hoş müzikleriyle, kırmızı ağırlıklı ışıklandırmalarıyla, alışkın olduğumuz tiyatro koltuklarının yerine 360 derece dönebilen bar sandalyeleriyle ve benim oturduğum yerin tam önünde olan striptiz borusuyla iç gıcıklayıcı bir barı daha çok andırıyordu.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNU1Z56tTk4xErwre9dGsMEoMMIp22F8WAi3WR75n40Uz8iMZymf0XmUpDiweXhE18aaBXpunTRRXcgxDPLhPbDNsf4fOEh647Z4IH2lNYUZ0TeU-GF3v4L7JYbp8PeCqN9AT-Xd6gD5n0/s1600/13492536051920655356-b.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNU1Z56tTk4xErwre9dGsMEoMMIp22F8WAi3WR75n40Uz8iMZymf0XmUpDiweXhE18aaBXpunTRRXcgxDPLhPbDNsf4fOEh647Z4IH2lNYUZ0TeU-GF3v4L7JYbp8PeCqN9AT-Xd6gD5n0/s320/13492536051920655356-b.png" width="225" /></a> Klasik tiyatro konseptinin dışına çıkmış bir oyun izlemek istiyorsanız ''Jerry ve Tom'' tam da bunun için uygun olan bir oyun. Dört bir tarafınız değişik dekorlarla kaplı, dört tarafta sahne olarak kullanılıyor ve değişen sahnelere göre sandalyenizin konumunu değiştiriyorsunuz (Bu olay bazen can sıkıcı raddelere gelebiliyor. Çünkü sahne olarak kullanılacak dokuz ayrı dekor var, sahne geçişlerinde insan nereye döneceğini şaşırıyor ve o bar sandalyeleri üzerinde fır dönüyorsunuz.). Yüksek bir sahnesi olmadığından oyuncularla olan irtibatınız hiçbir şekilde kopmuyor ve daha samimi bir ortam oluşuyor. <br />
<br />
Oyunun yazarı Rick Cleveland, yönetmeni ''Yastık Adam''ın da yönetmeni olan İlham Yazar, konusu ise iki kiralık katilin yaşamları. Konu bu olunca insan aynen ''Yastık Adam'' da olduğu gibi gerilimli ve bol kanlı bir oyun bekliyor. İlk sahnede Jerry'nin elindeki kocaman silahı görünce ''Eğer bu silah aniden patlarsa ben burada bayılıveririm!'' gibi düşünceler beyninizde dönmeye başlıyor. Ama gerilimli olmaktan ziyade eğlenceli bir oyun, ben birçok sahnede kendimi tutamayıp kahkahayı patlatıverdim (Özellikle Ünsal Coşar'ın Elvis kıyafetleri içinde olduğu ''sinema' sahnesinde ve Özgür Öztürk'ün elektrikli testere ile dansında ). Bu kadar silahın kullanıldığı bir oyunda elbette o silah bir kere patlıyor ve orada bütün salon olarak zıplıyorsunuz ama bunun nerede olduğunu söyleyip tabii ki işin heyecanını kaçırmayacağım.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinIRPiqqpvMGH7Seh1jUzJz_4R_LBZ44qzZhM0KoM7PTd908pofB5k1UpGImKTR9lOZxzo6nWbywDScAIHNcYRgllJcUZT3eFKWbsZUtwn5j6jHN2saHpxg12uvJ26Kl6VJbAQcG7_QjVJ/s1600/collage.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinIRPiqqpvMGH7Seh1jUzJz_4R_LBZ44qzZhM0KoM7PTd908pofB5k1UpGImKTR9lOZxzo6nWbywDScAIHNcYRgllJcUZT3eFKWbsZUtwn5j6jHN2saHpxg12uvJ26Kl6VJbAQcG7_QjVJ/s640/collage.jpg" width="640" /></a><br />
<br />
Oyundan geldikten sonra Ekşi'de birazcık oyunla ilgili yorumları okudum, genel itibariyle oyunun sahnelenme şekli ve müzikleri büyük beğeni kazanmış. Oyuncular Cüneyt Mete ve Ünsal Coşar hakkında güzel yorumlar yapılmışken, Jerry rolündeki Özgür Öztürk oyunculuğu biraz abartı bulunmuş. Bana kalırsa bütün oyunculuklar muhteşemdi ve Özgür Öztürk'ün rolu abartıyı gayet kaldıran bir roldü. Ben büyük bir zevkle izledim hepsini.<br />
<br />
Tek perdelik ve bir buçuk saatlik bir oyun Jerry ve Tom, eğer sizlerde değişik bir deneyim yaşamak istiyorsanız Stüdyo Sahne'deki gösterim takvimine göre çok vaktiniz kalmamış, sadece üç gösterim kaldığını gösteriyor takvim bundan dolayı elinizi çabuk tutmanızı öneririm.<br />
<br />
İyi seyirler efendim.<br />
<br />
*Ayrıca sizin için oyunda çalan ve yüksek beğeni kazanan şarkıların bir listesini yaptım, dinleyin siz de beğenin efendim: <a href="http://fizy.com/u/birgaripinsankisisi/Jerry+ve+Tom" target="_blank">http://fizy.com/u/birgaripinsankisisi/Jerry+ve+Tom</a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-3853453754685098322013-02-14T04:38:00.000-08:002013-02-15T06:04:18.234-08:00Yastık Adam Uzun zamandır tiyatroya gitmiyordum, yaklaşık bir yıldır sürekli ortalıkta bir ''tiyatroya gideyim'' lafı dolanıyordu fakat yoğun hayatımdan(!) kopup bir türlü tiyatroya gidememiştim. Tatil için Ankara'ya gelmek bir yıldır gerçekleştiremediğim bu planımı yerine getirmek için büyük bir fırsat oldu bana.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEOV85SanWR19Jn6cdy3nDmN1Q-WjTaF509UC3n14qsvh3fQOrvKufMvkMhf3b5tSlUru_ogNFTyc79Rl6K30Z0iM5ZXG8zGASaTov1nZDle0o2Vky4DgHGENLWmJ0oBmGfv9EF1sqjMw/s320/yast%C4%B1k+adam.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEOV85SanWR19Jn6cdy3nDmN1Q-WjTaF509UC3n14qsvh3fQOrvKufMvkMhf3b5tSlUru_ogNFTyc79Rl6K30Z0iM5ZXG8zGASaTov1nZDle0o2Vky4DgHGENLWmJ0oBmGfv9EF1sqjMw/s320/yast%C4%B1k+adam.jpg" width="226" /></a> Dün İrfan Şahin Sahnesi'nde sergilenen <a href="http://www.mybilet.com/event/8853/" target="_blank">''Yastık Adam''</a> oyununa gittim. Gitmeden önce yaptığım küçük araştırmalarla oyunda ne ile karşılaşacağımı aşağı yukarı tahmin ediyordum. Sahnede gözleri bağlı ve ayakları çıplak olarak bekleyen Katurian rolündeki Murat Çidamlı, dekor olan ekranlarda akan ''çığlık, kan vb.'' dehşet verici yazılar ve çalan müzikler hemen oyunun gergin havasına kapılmanıza ve daha oyun başlamadan oyunun içine girmenizi sağlıyor.<br />
<br />
Oyunun yazarı Martin Mcdonagh değişik ve sıradışı bir metin yazmış, zaten bu metniyle de 2004 yılında En İyi Yeni Oyun ödülüne layık görülmüş. Oyunun yönetmeni İlham Yazar ise bu güzel metni en iyi şekilde sahneye koymuş. Oyun bana ''Tarantino'' filmlerini ve Poe'nun öykülerini anımsattı. Tarantino ve Poe hayranı biri olarak oyunu gayet beğendim, özellikle de başkahramanın bir yazar olması ve yazdığı bazı öykülerini bir ''masalcı dede'' edasıyla anlatma kısmını. Oyunculuklar hakkında yorum yapmak bana düşmez, zaten Ariel rolündeki Tolga Tekin ''Baykal Saran Ödülü''ne, Katurian rolündeki Murat Çidamlı da ''2.Sadrı Alışık Anadolu Tiyatro Ödülleri''nde En Başarılı Erkek Sanatçı ödülüne layık görülerek ne kadar iyi oyuncular olduklarını tescillemişler. Oyunun hikayesi kısmına pek girmek istemiyorum, eğer merak edenler varsa bu güzel oyunu, çok beklentiye girmeden, gidip yerinde izlemelerini tavsiye ederim. Bence eğer Ankara'daysanız, 13 yaşından büyükseniz ve 2 saat 15 dakika boş zamanınız varsa ''Yastık Adam''a gitmek iyi bir fikir olabilir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPtnr-hx3PfmQhOSzR1pnOVoKIdAru8HYSjFQ__JklbT2RuvtnXDfBBKXxe4It6devbNEM-KNp9uGwMQ7wCCjEmAQyjk5qD1ExyME5gl6FJrxIISTIS9YAjT0tSfQ0CUtH9R7d5V3jLNYY/s1600/yast%C4%B1k+adam3.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPtnr-hx3PfmQhOSzR1pnOVoKIdAru8HYSjFQ__JklbT2RuvtnXDfBBKXxe4It6devbNEM-KNp9uGwMQ7wCCjEmAQyjk5qD1ExyME5gl6FJrxIISTIS9YAjT0tSfQ0CUtH9R7d5V3jLNYY/s320/yast%C4%B1k+adam3.png" width="320" /></a><br />
<br />
İyi seyirler efendim.<br />
<br />
<i> Ve söylemeden geçemeyeceğim: Oyuna adını veren ''Yastık Adam'' öyküsünü,''Yeşil Küçük Domuzcuk'' ve Fareli Köyün Kavalcısı masalına gönderme yaptığını söylediği ve oradaki kavalcının aslında çocukların peşinde olduğunu iddia ettiği ''Nehrin Kıyısındaki Kasaba</i><span style="color: #333333; font-family: lucida grande, tahoma, verdana, arial, sans-serif;"><span style="font-size: 11px; line-height: 14px; white-space: pre-wrap;">'</span></span><i>' öyküsünü çok beğendim, oyuna gidemeyecekseniz bile oyunda geçen öyküleri okumanızı şiddetle tavsiye ederim.</i>Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-11937595853256486602013-02-10T04:58:00.001-08:002013-02-10T05:08:42.123-08:00Bitmesin<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYKreJyWKlvk29QjKByS7rfxZ-nFXuFaiobO5ySkE5XPXjS6P7N8tXoKYsE5y4r-cw6XKqMh7F1AwaXRW0R1EVEQgD8BaWsiSWDLxyrBOeddQXfKxBb8ZBMhmJZIQr61zjTkBm5wnYLai3/s1600/ela.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="120" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYKreJyWKlvk29QjKByS7rfxZ-nFXuFaiobO5ySkE5XPXjS6P7N8tXoKYsE5y4r-cw6XKqMh7F1AwaXRW0R1EVEQgD8BaWsiSWDLxyrBOeddQXfKxBb8ZBMhmJZIQr61zjTkBm5wnYLai3/s320/ela.jpg" width="320" /></a> Bu ara öyle güzel albümler çıktı ki hangisinden anlatmaya başlasam hiç bilemiyorum. Bu albümlerin arasında bir tanesi var ki daha piyasaya çıkmadı ama tüyo amaçlı youtube'a çıkış şarkısı yüklendi. Bu çıkış parçasından da anlaşıldığı üzere muhteşem bir albüm bizi bekliyor.<br />
<br />
Ankaralılar ''Ela''yı, Ankara'nın sevilen gruplarından olan ''Fresh!''in vokali olarak tanıyor. Her cumartesi gecesi Passage'da güzel sesiyle sevenlerinin kulaklarının pasını silen Ela, bu albümüyle herkesi etkilemeye geliyor. Biz Ankaralılar Ela'yı tanıyoruz, şimdi sıra bütün Türkiye'de. Çıkmasını heyecanla beklediğim Ela'nın ''Bitmesin'' adlı ilk albümü, Dokuzsekiz Müzik Yapım'dan bu hafta çıkacak.<br />
<br />
Sizi söz ve müziği Ela'ya ve Özgün Aksüyek'e ait olan çıkış şarkısı ''İnkâra Meyilli'' ile baş başa bırakayım, iyi dinlemeler efendim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://0.gvt0.com/vi/-r_3xsp27gA/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/-r_3xsp27gA&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/-r_3xsp27gA&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-22719161866453658592012-12-17T17:26:00.000-08:002012-12-17T18:25:25.511-08:00Hayal Meyal Gezinti Bugün Ankara'yı gezdim karış karış. Soğuğa meydan okuyarak yürüdüm her semtini, her sokağını. Önce Anıtkabir'e gittim, Atamı selamlamaya. Arkasından Tunalı'ya- Kuğulu Park'a. Yıllanmış ağaçlara baktım, yıllanmış hayatlara... Atakule'ye çıktım, seyrettim kuş bakışı bütün şehri. Arkasından saldım kendimi yokuş aşağıya, Kızılay'a. Kalabalıkların arasında boğulurum, ezilirim diye korkmadan, özlemle yürüdüm Atatürk Bulvarı'nda. Oturdum Karanfil Sokak'ta bir banka, arı kovanını andıran kalabalığı inceledim tellendirdiğim sigaranın dumanında. Yürüdüm Konur Sokak'ta eylemcilerle omuz omuza, heyecanla ve gururla. Geçtim oradan çiçek kokulu Sakarya'ya. Birahaneleri selamladım, ayyaşları, gül ve mendil satmaya çalışan o çocukları... Oturdum en kalabalık birahanede içtim iki biramı. Devam ettim yürümeye grinin en yakıştığı şehirde. Yürüdüm durmadan Sıhhiye'ye, Ulus'a, Gençlik Parkı'na, Tren Garı'na, Atatürk Orman Çiftliği'ne...<br />
<br />
Nefesim bir köpeğinki kadar sıklaşana kadar, bıkmadan, usanmadan, özlemle yürüdüm.<br />
<br />
<b>''Bizim Büyük Çaresizliğimiz''</b> beni aldı doğduğum, büyüdüğüm, her köşesinde anılarımın olduğu o şehrin sokaklarına nazikçe bıraktı. Çocukluğumu hatırlattı, ilk aşkımı, ilk öpüşmemi, anılarımı... O iki odası salona açılan, küçük mutfaklı, uzunca koridorlu, tahta kapılı evime götürdü, çocukluğuma. Dar sokaklarında bir ton çocuğun bağrıştığı zamanlara, o birbirine sırtını dayamış gibi duran binalarla örülü semtlere, saat beşte paydos etmiş, şehirden daha koyu gri takımlı memur amcalara, soğuktan renkleri solmuş suratsız insanlara, keskin ayaza, koltukları karşılıklı olduğu için nereye bakacağını şaşırdığın metroya, Ankara simidine, her bindiğimde pazarlık ettiğim taksicilere, her çeşit insanına, oyun havası sesleri yükselen arabalara, her gün benim selamımı dişleri olmadığı halde sırıtarak alan ayakkabıcı Mehmet Amca'ya, sokağın köşesinde meyve-sebze satan Aziz'e, belki de Ankara'nın en güzel kokorecini yapan Gürbüz Abi'ye, mis kokulu kokorece, bütün bina toplanıp erişte kestiğimiz günlere, binanın içinde oynadığımız evciliklere, kar yağdığında daha da güzelleşen o şehre, anneme, babama, ablama, aileme götürdü.<br />
<br />
Ve Barış Bıçakcı'yı neden bu kadar sevdiğimi düşündürdü. Neden Behzat Ç.'yi izlerken heyecanlandığımı. Küçük bir karede Sıhhiye Meydanı'ndaki geyikleri gördüğümde yaşadığım gururu düşündürdü. İçinde Ankara geçen her şeyi...<br />
<br />
Özledim.<br />
<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">O zaman Erkin Koray'dan gelsin : <a href="http://www.youtube.com/watch?v=K4eucFUt9zU" target="_blank">Ankara Rüzgarı</a></span><br />
<br />
<br />Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-67817335591156937052012-12-12T10:38:00.002-08:002012-12-12T10:42:04.705-08:00Huzurun Sesi Hepimiz çok yorgun, hepimiz çok yoğun, hepimiz çok aşık ve hepimiz çok stresliyiz. Sürekli bir koşuşturma, bir yerlere yetişme ve kendimizle bir yarış halindeyiz. Evimize yorgun argın geliyor kapıya en yakın koltukta yığılıp kalıyoruz. Bizi bu yoğunluktan kurtarıp, yaşadığımızı hissettiren bir sesten bahsedeceğim size. O sesin adı <b>Genç Osman. </b><br />
<br />
<a href="http://www.dreamtv.com.tr/uploads/1352796686290685291244335451.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://www.dreamtv.com.tr/uploads/1352796686290685291244335451.jpg" width="320" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
Bu albümle ''Yekta Kopan''ın ''Gece Gündüz'' programını izlerken tanıştım. Hemen açıp albümünü dinledim, bu cennetten çıkmış sesi ve melodiyi bi yerden tanıdığımı çok geçmeden anladım. Üstüne küçük bir araştırma yaptım ki neyle karşılaşayım, Genç Osman meğersem Türkiye'nin eski ve güzel rock gruplarından olan Mavi Sakal'ın 1997 yılında solistliğini yapmış ve benim de çok sevdiğim <a href="http://www.youtube.com/watch?v=gGIgRZXarvw" target="_blank">''İki Yol''</a> şarkısını seslendirmiş. Şimdi ise Kasım ayında<span style="color: #666666; font-family: Tahoma;"><span style="font-size: 12px; line-height: 16px;"> </span></span>Babajim Records etiketiyle çıkardığı <b>''Gökyüzü Masmavi''</b> albümü ile kulaklarımızın pasını silmeye ve huzura giden yolu göstermek için bir aracı olmaya gelmiş. Albümünde birbirinden güzel on üç şarkı var, bütün şarkıların sözü ve müziği kendisine ait. Bu güzel albümün ilk klibi ise Aylin Aslım'ın sesiyle daha da bir tadından yenmez hale gelen <a href="http://www.youtube.com/watch?v=fJZtxDhjG9I" target="_blank">''Dilek Tutmak''</a> şarkısına çekilmiş. Benim albümde birden çok favorim var fakat bu ara sürekli dinlediğim ve dinledikçe gaza geldiğim<a href="http://www.youtube.com/watch?v=edNIrguqCqw" target="_blank"> ''Affet Gitsin''</a> şarkısı kesinlikle birinci sırada, bazı şeyleri ''Boşver gitsin!'' dedirten samimi bir şarkı. </div>
<br />
<br />
Eğer ki halen bu ses ile tanışmamış, hayatın yorgunluğundan kaçacak yer bulamamışsanız kesinlikle büyük kayıp içindesiniz benden demesi. En kısa zamanda bu albümü edinip bu soğuk kış günlerinde kahvenizi yudumlarken dinleyip, kendinizi melodinin büyüsüne bırakmalısınız.<br />
<br />
Size iyi huzur bulmalar efenim.Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-40366739162959982952012-11-19T05:58:00.000-08:002013-09-06T05:39:14.717-07:00O Benim Dünyam<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieOm7JlxQA_6fc3UV3y0LBAS12Q1lmgbbIda5-OwFsgOQu8ggwvpeDGmkqudgs8aLu_rX4vy7e6FWc5sRTZxmUDObAnHjwgiron0glY_l8ySLMDXmoyjN07UCqnFXgylank7iRNpiHPd45/s1600/Baran6.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieOm7JlxQA_6fc3UV3y0LBAS12Q1lmgbbIda5-OwFsgOQu8ggwvpeDGmkqudgs8aLu_rX4vy7e6FWc5sRTZxmUDObAnHjwgiron0glY_l8ySLMDXmoyjN07UCqnFXgylank7iRNpiHPd45/s320/Baran6.jpg" width="169" /></a> Bundan tam da dokuz yıl önceydi, 2003 yılının 19 Kasım sabahı. Daha on üç yaşındaydım, ablamın hamile olduğunu ve teyze olacağımı biliyordum ama teyzeliğin ne demek olduğunu o küçücük turuncu yaratığı kucağıma alana kadar tahmin bile edemezdim.<br />
<br />
Bir gece ablam sancılandı ve sabah kucağında çirkin, küçücük bir şeyle eve geri geldi. Ama görmeniz lazım öle çirkindi ki turuncu desen değil, sarışın desen hiç değil... Bembeyaz, kaşsız- gözsüz çirkince bir şey... Kim tahmin edebilirdi ki o çirkin bebeğin gün geçtikçe güzelleşeceğini, bugün 9 yaşında kocaman yakışıklı mı yakışıklı bir delikanlı olacağını...<br />
<br />
Doğduğu günden beri sürekli bizim yanımızda Baran... Üstümüze mi kusmadı, altını mı değiştirmedik, bir yaşındayken ezbere şarkılar söyleyip muhteşem dans figürleriyle bize göz ve kulak banyosu mu yaptırmadı, üç yaşındayken sırtına sırt çantasını takip anne ve babasının evini terk edip bizim eve mi kaçmadı, asansörü çağır dediğimizde düğmesine basmak yerine ''Asansööööörr!!'' diye asansöre mi seslenmedi, Esra Abla'sının yatağında kakasını yapıp da o oda en az bir hafta mı kokmadı, kendini Portekizli mi ilan etmedi daha neler neler...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpVxcv3fckj5MRbKWLy-o2SoJhkfPUBROTotWxk2yM4Q9t1ZaEn2yxvsuwYEoLxMl3faUw-PbRjAG3x_IB98bZ486ct8k0y9ByLIQu_7blsvA_Xm5ho159AZJqND5tLpxxlkSP-wqBwLLP/s1600/baran7.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpVxcv3fckj5MRbKWLy-o2SoJhkfPUBROTotWxk2yM4Q9t1ZaEn2yxvsuwYEoLxMl3faUw-PbRjAG3x_IB98bZ486ct8k0y9ByLIQu_7blsvA_Xm5ho159AZJqND5tLpxxlkSP-wqBwLLP/s320/baran7.jpg" width="320" /></a></div>
Ama şimdi o dokuz yaşında, fanatik bir BEŞİKTAŞLI, Cristiano Ronaldo'nun veliahtı bir futbolcu, genç kızların rüyalarını süsleyen küçük Kıvanç Tatlıtuğ, zehir gibi bir matematik dehası, büyük bir hayvansever, Elif'in Baran abisi, benim küçük bir kopyam, en yakın arkadaşım, sırdaşım, hayatımdaki en değerli erkek...<br />
<br />
İYİKİ DOĞDUN ERKEĞİM! SENİ ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM...Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-37116266718460641972012-10-30T06:02:00.000-07:002012-11-17T16:28:49.514-08:00Cumhuriyet Bayramımız Kutlu(!) Olsun.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.yeniulus.com/images/haberler/izmirde_29_ekim_kutlamalari_basladi_h31309.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://www.yeniulus.com/images/haberler/izmirde_29_ekim_kutlamalari_basladi_h31309.jpg" width="320" /></a></div>
Malesef daima kitap okuyan, sergilere gidip eserler hakkında fikir alış-verişi yapan, toplanıp açık hava gösterimlerinde filmler izleyen, sokaklarda müzik eşliğinde dans eden huzur-barış-kardeşlik çerçevesinde bir toplum olamadık, olamıyoruz da. Belki bu örnekler çok abartı belki de ütopik ama insan yine de bir gün böyle olacağına inanmak istiyor. Yine de hepimiz alıştık her yeni güne sansasyonel bir olayla başlamaya, ''Türkiye'de neler oluyor?'' sorusunu kendi kendimize sormaya. Dün sabah da bu şekilde bir sabaha uyandık, ülkemiz için en önemli günlerden olan<b> 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI</b> sabahına.<br />
<br />
<div>
</div>
<div>
Bayram bu sene de her sene olduğu gibi yurdun dört bir yanında coşkuyla(!) kutlandı, jet uçakları gösteriler yaptı, resmi yürüyüşler yapıldı, Anıtkabir'e çelenkler bırakıldı. Peki ya başka neler oldu? İnsanlar Anıtkabir'e yürümek isterlerken engellendi, hırpalandı, biber gazına maruz kaldı. Ankara'daki yürüyüşe katılmak isteyen onlarca kişiyi taşıyan otobüslerin önü kesildi, yolculuğa izin verilmedi, evlerine geri gönderildi. Peki ya bir bayramı kutlamak neden bu kadar zorlaştırıldı? Sonradan izin verilecekti bu yürüyüşe başta neden bu kadar olay çıkarıldı, insanlar mağdur edildi? Resmî olmayan ama halkta birliği güçlendirecek olan bu alternatif kutlamalar neden yasaklandı?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<a href="http://hbrresim.gazetea24.com/29-Ekim-gerginligi-dunyada-da-yanki-buldu.jpeg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="208" src="http://hbrresim.gazetea24.com/29-Ekim-gerginligi-dunyada-da-yanki-buldu.jpeg" width="320" /></a> Peki ya bu bayram havasına yakışmayan olaylar basına nasıl yansıdı? Benim en çok da dikkatimi çeken bu oldu. 21. yy Türkiye'sine hiç yakışmayan bu görüntülere basın nasıl yaklaştı, köşe yazarları neler dedi? Sabah gazetelere göz gezdirdim çoğunluğu bu haberi ana sayfa haberi yapmışken, kimi gazetelerin ana sayfa haberinin köşkteki kutlamada cumhurbaşkanımızın eşinin ne<span style="font-family: inherit;"> giydiğini ve r</span><span style="background-color: white;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;">esepsiyona eşi Emine Erdoğan ile katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçmiş dönemdeki uygulamaları hatırlatarak "Emine Hanım'la bizi buraya sokmayanlar utansın." demesini başlık yapan haber kaynakları da vardı. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, her zaman olduğu gibi bu konuda da ortak bir karara varamıyoruz, iki- üç gruba ayrılmış bir şekilde konuyu ört-bas edip başka bir </span></span><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;">sansasyonel</span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;"> olayla unutup gidiyoruz.</span></span></span><br />
<span style="background-color: white;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;"><br /></span></span></span></div>
<div>
</div>
<div>
<span style="background-color: white;"><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;"> Ama ne olursa olsun bu güzel bayram </span></span><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;">coplarla- biber gazlarıyla kutlanmamalıydı, bu olanlar Cumhuriyetimizin 89. </span><span style="font-family: inherit;"><span style="font-size: 15px; line-height: 21.33333396911621px;">yaşına hiç mi hiç yakışmadı.<b> Her şeye rağmen hepimize iyi bayramlar.</b></span></span></span><b> </b></div>
<div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
</div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-55746154416504896302012-10-26T05:52:00.000-07:002012-10-26T15:16:50.361-07:00Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/71/Vincent_Willem_van_Gogh_102.jpg/478px-Vincent_Willem_van_Gogh_102.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/71/Vincent_Willem_van_Gogh_102.jpg/478px-Vincent_Willem_van_Gogh_102.jpg" width="254" /></a> </td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Sakalsız Otoportre, 1888</td></tr>
</tbody></table>
Şehrimize Van Gogh gelmişken gidip, gezip, görmeden olmaz. Bilindiği gibi Van Gogh 19. yüzyıla damgasını vurmuş 20. yüzyılın sanat anlayışına şekil vermiş olan <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0zlenimcilik" target="_blank">ard izlenimci</a> bir ressamdır. 1880'de resim yapmaya başlamış ve kısa sürede bir fenomen olmuştur. Ününü ömrünün son iki yılında yapmış olduğu tablolarda daha da arttırmış, tabloları servet denilecek fiyatlara alıcı bulmuştur.<br />
<br />
Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi'nde Van Gogh'un en ünlü eserleri, 3.000'den fazla dijital imaj ile çerçevenin içinden çıkarak tam da hayatınızın içine giriyor. Böylece bize klasik bir müze gezintisinin daha ötesinde bir deneyim yaşatıyor. Tablolar yüksek çözünürlüklü 40 projektör yardımıyla dev ekranlara, duvarlara, kolonlara, zemine ve tavana yansıtılıyor. Gerçekten de bunun yaşanılması gereken bir deneyim olduğunu düşünüyorum.<br />
<br />
Sergi, 16 Ekim'den itibaren 3 Ocak 2013'e kadar Ankara CerModern'de. Pazartesi günleri hariç 10.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık. Bu büyüleyici gezintinin maliyeti ise; tam 18.00 TL, öğrenci 11.00 TL. Peki ya bu <a href="http://www.cermodern.org/iletisim.html" target="_blank">CerModern</a> de nerede derseniz, bulunması çok kolay bi' yerde. Sıhhiye metro durağına, Gençlik Parkına ve Adliye'ye yürüme mesafesiyle 10 dakikalık bir uzaklıkta.<br />
<br />
Serginin fiyatı uygun, görselliği muhteşem ve serginin yeri bu kadar şehrin merkezindeyken bu sergiye gitmezsek gerçekten çok ayıp ederiz. O zaman hepimize iyi gezmeler şimdiden.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: right;">
</div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-2587311906269825372012-10-25T09:16:00.000-07:002012-10-25T09:46:05.181-07:00Bu Tatil En Güzel Nasıl Değerlendirilir?<span style="font-family: inherit;"> Kurban Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın birleşmesiyle tam tamına altı günlük kocaman bir tatile girmiş bulunuyoruz. Bu tatilin bir günü çoktan uçtu gitti bile. Geri kalan şu beş güzel sonbahar gününü en iyi şekilde nasıl değerlendirebiliriz onlara bir bakalım.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"> Kimimiz çoktan Güney kıyılarına inmiş güneşin, denizin ve huzurun tadını çıkarıyor. Bir kısmımız kurban telaşı ve bayram ziyaretleriyle aile yanında. Bir de benim gibi ailesinden uzakta tek başına bayram geçirenler var. Benim gibiler için huzur, </span>sıcak bir kahveyle ya da çayla hafif müzik eşliğinde okunan kitabın arasında<span style="font-family: inherit;">, belki kafa karıştırıcı bir filmde ya da uzun zamandır dolapta bekleyen deri ceketi giyip yağmur altında yapılan küçük </span><span style="font-family: inherit;">seyahatlerde. Bana huzur hep sonbaharda şehre uğrar gibi gelir ve o kaçmasın diye gürültüden patırtıdan uzak sakin bir sonbahar geçirmemiz gerek diye düşünürüm. Bundan dolayı tatilde huzur şehri terk etmesin diye daha sakin şeyler yapma taraftarıyım...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<a href="http://staticimage1.dakick.com/system/movie/images/000/396/623/medium/shadow-dancer-poster.jpg?1348566954" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://staticimage1.dakick.com/system/movie/images/000/396/623/medium/shadow-dancer-poster.jpg?1348566954" width="224" /></a><span style="font-family: inherit;"> Bu kapalı havada yapılacak en keyifli ve güzel şeylerden birincisi film izlemek. Vizyonda olan filmlerden bir kaçına göz gezdirdim ve dikkatimi çeken birkaç film oldu. Bunlardan birincisi 5 Ekim'de vizyona giren İngiltere ve İrlanda ortak yapımı <b>''Shadow Dancer''</b>. Yönetmenliğini ''Teldeki Adam'' filmiyle En İyi Belgesel Oscar'ına layık görülen James Marsh'ın yaptığı, başrollerinde Clive Owen, Andrea Riseborough ve Gillian Anderson'un yer aldığı film IMDB'den 7 puan almış.Filmimizin özeti şöyle: <i>B<span style="background-color: white; color: #3c3232; font-size: 14px; line-height: 20px;">aşkahraman Collette, Londra'da bir bomba girişiminde bulunuyor ancak yarım kalan eylemi sonrasında MI5 subayı Mac tarafından yakalanıyor. Mac'ın sorgulaması son derece ağır geçiyor ve Mac ona muhbirlik yapmayı teklif ediyor. Colette'in muhbirlik yapmayı kabul etmediği takdirde hapse gireceğini söylüyor bunun üzerine hasta oğlunu düşünen Colette, onun güven içerisinde sağlıklı bir şekilde yaşaması için Mac'ın teklifini kabul edecek İngiliz istihbaratına casusluk yapmayı kabul ediyor. Mac, söz verdiği üzere Colette'nin can güvenliğini sağlıyor fakat bu zannedildiği kadar kolay olmuyor.</span></i><span style="background-color: white; color: #3c3232; font-size: 14px; line-height: 20px;"> </span>Filmin hikâyesi çok farklı sayılmasa da bence ilgi çekici ve izlenilmeye değer bir psikolojik gerilim gibi görünüyor ben izleyeceğim siz de bana eşlik etmelisiniz bence. Hepimize şimdiden iyi seyirler. </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/0/0c/K%C4%B1rk_Oda.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="167" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/0/0c/K%C4%B1rk_Oda.jpg" width="200" /></a><span style="font-family: inherit;"> Diğer bir önerim ise tam bu havalarda okunacak bir yazar <b>Murathan Mungan</b>. Kendisini uzun zamanlardır bilirim, duyarım ve okurum ama geçen sene daha iyi tanıma ve öykülerini inceleme şerefine eriştim. Ve kendisini okurken sonsuz bir keyif aldım. Bu tatilde okunacak kitap listemin başında ''Kırk Oda'' var. Kırk Oda, küçük dokuz öyküden oluşan 162 sayfalık sevimli bir öykü kitabı. Her zamanki Murathan Mungan detaycılığını, güzel betimlemelerini ve içtenliğini görebiliyoruz her sayfasında.</span><span style="font-family: inherit;"> <i>''İnsanlar fazla kilolarını atmak için yollar boyu koşuyorlar, sağlıklı ve zinde kalmaya özen gösteriyorlar. Koşanlardan birkaçı kalp durmasından ölüyor; ama hayat yine de yollarda koşarak sürüyor.''</i> </span>Murathan Mungan'da en çok olaylara farklı yönden bakmasını ve bu örnekte de bana dedirttiği gibi ''adam nasıl bağlamış be!'' dedirten tarzını seviyorum. <span style="font-family: inherit;">Ben okurken çok keyif alıyorum umarım sizde alırsınız. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.zikopole.com/zik/images/01763574-582202820pm4150-asa-beautiful-imperfection.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://www.zikopole.com/zik/images/01763574-582202820pm4150-asa-beautiful-imperfection.jpg" width="199" /></a></div>
<span style="font-family: inherit;"> Ve bayram tatilinin son önerisi olarak kitabımızı okurken ya da çayımızdan bir yudum alırken daha fazla keyif almamızı sağlayacak olan müzikler. Benim iki-üç gündür dinlemekten çok keyif aldığım 2010 yılında çıkmış olan <b>''Asa'</b>nın<b> <a href="http://fizy.com/#s/1u3ei7" target="_blank">Beautiful İmperfection</a>'' </b>albümü gerçekten tam huzur bulmalık bir albüm. Siz kitabınızı okurken size en iyi şekilde eşlik edeceğine eminim. </span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span><span style="font-family: inherit;"> Bol huzurlu, okumalı-yazmalı tatiller dilerim. Öpücük öpücük...</span><br />
<h1 style="background-color: white; border: 0px; color: #424242; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 22px; line-height: 1.2em; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;" title="Gölgede Dans / Shadow Dancer">
</h1>
<div>
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-82761124989758545672012-10-23T19:16:00.001-07:002012-10-23T19:16:26.177-07:00Bu Hafta Ne Dinlemeli: Gary Clark Jr.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://thekey.xpn.org/aatk/files/2011/12/gary-clark-jr1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="http://thekey.xpn.org/aatk/files/2011/12/gary-clark-jr1.jpg" width="320" /></a></div>
Bu gitar çalan siyahi yakışıklı adam da kim dediğinizi duyar gibiyim. Evet o <b>Gary Clark Jr.</b> Ben de kendisiyle tanışalı pek uzun zaman olmadı. Şarkılarını başka şarkılar dinlerken şans eseri YouTube'ta buldum ve teker teker dinlemeye başladım. Şarkıları çok beğenince ''Kimmiş acaba bu adam?'' diyerek internet üzerinden küçük bir araştırmaya koyuldum ve bu Gary Clark Jr. denen adamın ülkemizde pek tanınmadığını gördüm. Çabalarıma rağmen pek Türkçe haber bulamadım hatta ''ekşi sözlük''te adının geçmemiş olmasına da ayrı bir şaşırdım. Sözün özü ben bu adamı dinledim ve dinlerken de büyük bir zevk aldım. Eğer sizler de bu zamanda Jimi Hendrix ve Albert Collins tarzı müzikler dinlemek istiyorsanız bu adamı seveceğinizden eminim. Sizlerle paylaştığım ''Bright Lights'' şarkısı kendisine ün getiren şarkılardan. Ama birçok performans videosu var YouTube'ta, hepsini teker teker dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Şimdiden size iyi dinlemeler.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/CFjMeOnqAPI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-6782432931953872212012-09-25T04:43:00.000-07:002012-09-25T05:59:10.439-07:00Balzac'tan ''Nasıl Aşık Olunur ve Nasıl Muhteşem Şekilde İfade Edilir'' Dersleri<br />
<a href="http://s3-eu-west-1.amazonaws.com/lookandlearn-preview/XM/XM10/XM10056/XM10056695.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="221" src="http://s3-eu-west-1.amazonaws.com/lookandlearn-preview/XM/XM10/XM10056/XM10056695.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> </strong></span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><span style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Bugün Edebiyat Haber sitesini karıştırırken </span><span style="border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><i>10 yazardan ''aşkın en güzel halleri''</i></span><span style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"> başlıklı yazıya denk geldim. 10 önemli yazarımızın aşkı konu edindikleri deneme ve mektuplarından örnekler yayımlamışlar. Aşkın var olup olmadığının en büyük tartışma konusu olduğu bu günlerde aşka inanmayı sağlayacak birçok yazı içeriyor başlık. Yazıların hepsi birbirinden güzel, birbirinden farklı ve etkileyici</span></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: inherit;"> fakat aralarından bir tanesi var ki </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: inherit;">''Keşke o mektup bana yazılsaydı.'' dedirtecek seviyede bence. Mektubu okurken insan kendini Madam de Berny'in yerine koyuyor ve gözlerinin dolmasına engel olamıyor. B</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: inherit;">ir an k</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: inherit;">endisini, Tanrıya bir gün ona da bu kadar yoğun duygular hissedecek ve bu şekilde güzel ifade edebilecek birini karşısına çıkarması için dua ederken buluyor.</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: inherit;"> </span><br />
<span style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><br /></span></span>
<br />
<h3>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Honoré de Balzac’ tan </strong><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Madam </strong><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">de </strong><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">Berny’ ye</strong></span></h3>
<div>
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><strong style="border: 0px; font-style: inherit; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"><br /></strong></span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Mutsuzsunuz, biliyorum bunu. Oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz ve sizi hâlâ yaşama bağlayabilecek zenginlikler var.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Karşıma çıktığınızda, mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki o çekicilik vardı üstünüzde. Ben acı çekenleri peşinen severim. Böylece melankoliniz benim için büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim için bir çekicilik haline geldi ve bütün düşüncelerim ruhunuzun hoşluklarını gösterdiğiniz andan başlayarak bendeki sizinle ilgili tatlı anılara bağlanıverdi elimde olmadan.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Size yazsam mı yazmasam mı? İşte ayrıldığım zamandan beri düşüncelerimin tek değişmez sorunu, bütün derin düşüncelerimin konusu buydu. Size eğer uzun süredir sizi gözle görmediğimi söylersem, genellikle kendini beğenmişlik duygularıyla dopdolu genç bir ruhun bir tutkuyu umudun hazineleriyle güzelleştirmeye çalışmak yerine tasarlayabildiğine, koruyabildiğine ve besleyebildiğine şaşırıp kalırsınız; ama ben böyleyim işte ve her zaman da böyle kalacağım; aşırı derecede çekingen, taşkınlığa varan derecede âşık ve seviyorum demeye cüret edemeyecek kadar bakir. Bu bekâret içine, bu utanma içine, reddedilmeme yol açan bütün korku ve utangaçlık da girmektedir elbette. Bu yüzden de hiç başıma böyle bir şey gelmedi, çünkü hiçbir zaman kendimi böyle bir tehlikeye atmadım; ama bugün ilk kez hissettiklerimi dile getirme tehlikesini göze alıyorum. Evet Madam, cüret ediyorum buna, ama bunu yaparken de bu mektubun bütün sonuçlarını hesaplamak için aklımın kendine ayırmış olduğu en son bölgeye çekilmeyi de ihmal etmiyorum.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Siz bu mektubu okurken, tabii eğer okursanız, aklınızdan geçecek olan en küçük düşünceyi bilmediğimi sanmayın sakın.(…)</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Böylece Madam bilin ki bu mektup kesinlikle bir oyun değildir, bu sizinle aynı durumda olan genç bir ruhun açık ifadesidir. (…)</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Üzgünsünüz ve çoğunlukla yalnızlık içindesiniz. Bu mektubun sizi bir an için eğlendireceğini düşünüyorum. Sizin yerinizde ben olsaydım bu mektuplaşmada orijinal bir şeyler bulurdum. (…)</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Ama ben her şeyi hesapladım demiştim size, çünkü eğer bana bir yanıt verme lütfunda bulunursanız bunun belki de beni tanımaya çalışmanız ve benimle alay etmeniz; son olarak da bir yolcuyu karanlıkta bir an umutlandıran, ardından da onu bir uçurumun dibine yuvarlayan o hafif parıltıları taklit etmeniz için bir tuzak olabileceğini alıngan karakterim bana çoktan telkin etmişti bile.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Yok, hayır… Bundan korkmama hiç gerek yok, çünkü siz bana yanıt vermeyeceksiniz. Binlerce neden var bunda sizi alıkoyacak(…) Ne olursa olsun ben sizi büyük zevkle düşünmekten hiç bıkmayacağım. Düşünün ki Madam sizden uzakta biri var; ruhu hayran olunacak bir ayrıcalıkla mesafeleri aşan, göklerde ideal bir yolu izleyen ve yanınızdan hiç ayrılmamak için sarhoşlukla size koşan, yaşamınıza, duygularınıza tanık olmaktan hoşlanan birinin(…), sizin bir dosttan, bir abladan daha ötede olduğunuz, neredeyse bir anne olduğunuz bir insanın bulunduğunu düşünün. Bütün bunlardan da ötede siz benim için bir tanrıçasınız(…), siz benim için gerçek bir koruyucusunuz hiç farkında olmadan.(…) Her ne olursa olsun sizi her zaman seveceğim.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Sizden ne aşk bekliyorum, ne şaşkınlık, ne alay, ne küçümseme, ama ben her zaman bütün kadınların yüreğinde şefkat ve dostluk sınırlarında bulunan bir duygunun var olduğundan kuşkulanmışımdır. (…)</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;">Hoşça kalın Madam. Buraya mektupları bitiren sıradan sözler yerine, bu yere ben ruhumu koyuyorum bütünüyle, lekesiz bir ruh, kusursuz bir ruh, kabul edilebilecek en saf armağanlardan biri olarak size sunmaya cüret ettiğim bir ruh. Hoşça kalın.</span></div>
<div style="background-color: #fdfdfc; border: 0px; color: #444444; font-size: 13px; line-height: 22.75px; margin-bottom: 1.2em; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><a href="http://www.edebiyathaber.net/askin-en-guzel-halleri/" target="_blank">Okumak isteyenler için 10 yazardan ''aşkın en güzel halleri'' yazısının tamamı.</a></span></div>
Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8732793296731809495.post-11423946257429004832012-09-20T15:07:00.001-07:002012-09-20T15:07:27.515-07:00''Şu an ölsem bir allahın kulunun bile umurunda olmaz.'' dedi kız içinden.<br />
<br />
''Elimden gelen her şeyi yapıyorum ama yine de her zaman kötü olan ben oluyorum. İnsanlara yardım etmeye çalışmak saçmalık! Onlar, kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen pislik yaratıklar. Neden onlarla yaşamak zorundayım? Ama ölmek de istemiyorum. Ölürsem toprağın altındaki bedenim ağaçları besleyerek büyümelerini sağlayacak. O pis yaratıklara yaşayabilsinler diye oksijen sağlamaya hiç mi hiç niyetim yok.'' diyerek elindeki parlayan jileti bir kenara bıraktı. Armağan Işıkhttp://www.blogger.com/profile/01922521873316400457noreply@blogger.com0